Günümüzde Türkiye, birçok cephede farklı tehditlerle karşı karşıya. Son zamanlarda yaşanan olaylar, ülkemizin milli birliğine yönelik ciddi risklerin varlığını gözler önüne seriyor. Türkiye, özellikle Ortadoğu coğrafyasında yaşanan karmaşık politik durumlar ve etnik ayrımcılığı körükleyen dış baskılar nedeniyle dikkatli ve kararlı bir duruş sergilemek zorunda. Türkiye’nin jeopolitik konumu, Orta Doğu’nun kapısı olması ve Batı ile Doğu arasındaki köprü görevi, bu bölgedeki her türlü oyun ve çıkar çatışmasının merkezinde yer almasına neden oluyor.
Son günlerde yaşanan olaylara baktığımızda, TUSAŞ'ta gerçekleşen canlı bomba saldırısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’in Türkiye’ye yönelik tehditlerini vurgulaması ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin APO ile ilgili açıklamaları, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu tehditlerin ne denli karmaşık ve tehlikeli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın, Kuzey Suriye'de kurulmak istenen bir YPG devletinin Türkiye'nin üniter yapısını hedef aldığını ifade etmesi de bu tehditlerin daha derin bir boyuta ulaştığını gösteriyor.
Tarih Boyunca Süregelen Tehditler ve Fikirlerin Kalıcılığı
Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bu tür tehditleri yıllar öncesinden öngörmüş bir lider olarak, yalnızca şahıslarla değil, fikirlerle mücadele etmenin önemine vurgu yapmıştı. Çünkü şahıslar geçici olabilir, ancak fikirler kalıcıdır ve toplumlar üzerinde uzun vadeli etkiler bırakır. Özellikle FETÖ lideri ile olan mücadelesinde de bu prensibi benimsemiş, meseleyi yalnızca bir şahsın varlığına değil, ardındaki ideolojik ve yapısal tehlikeye odaklanmıştır. Benzer bir biçimde, Said Nursi'nin fikirlerinin daha FETÖ’den önce bu yapılar için bir zemin hazırladığı bir gerçektir. Bu durumda tarih boyunca fikirlere karşı verilen mücadelenin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Günümüzde, birçok siyasi figür ve lider, bu tür tehlikeli fikirlerin etkisinde hareket ederken, Prof. Dr. Haydar Baş, toplumun bu fikirlerin etkisinden korunması gerektiğini vurgulamış ve milletin birliğini bozacak her türlü ayrımcılığı reddetmiştir. Hem FETÖ tehdidinin hem de Kürtçülük, Türkçülük ya da Lazcılık gibi etnik milliyetçilik temelli ayrımların, Türkiye'nin üniter yapısını tehdit ettiğini belirtmiş ve bu konularda her zaman uyanık olunması gerektiğini ifade etmiştir.
İnsanlar Ölçü Aldıkları Değerlerin Etkisindedir
Birçok siyasetçi daha burnunun önünü göremezken; Prof. Dr. Baş’ın ön görü sahibi olması O’nun ölçü sahibi olmasındandır. Sizin ölçü aldığınız değerler, karar ve söylemlerinizi direkt etkiler. Prof. Dr. Baş’ın ölçüsü Mustafa Kemal Atatürk'ün ölçüsü, Ehl-i Beyt’in ölçüsü, milletimizin ölçüsü, örf, adet, gelenek, görenek, tarihimizden süzülerek gelen Türk İslam Medeniyetinin ölçüsüdür. Mikyasınız millete ait olunca, söylem ve fikirlerinizin de milletin ve devletin lehine olması doğal sonuçtur.
Tarih Affetmez
Sayın Baş’ın yıllardan beri yaptığı uyarıları dikkate almayanlar, bugün FETÖ liderinin arkasından lanetler okumaktadırlar. Uzun yıllar birlikte yolda yürüdüklerini ne çabuk unuttular. “Aldatıldık” söylemleri onları kurtaracak mı? Yol arkadaşlıklarını, onları yıllarca Sayın Baş’ın uyardığını, tarih yazmayacak mı? On yıl önce ölse yas tutacakları insanı, bugün lanetlemeye başlamaları ne kadar inandırıcı olabilir ki!
İşte burada bize düşen ne? Burada doğru pozisyon alması gereken millettir. Milletimiz eğer bir insan bir gün ak, bir gün kara, bir gün gri diyorsa; “kardeşim bu adamın ölçüsü yanlış, bu adamdan bana bir fayda gelmez” diye haykırmalıdır. Her zaman aynı mikyası ölçü alan, tüm söylemleri birbiri ile tutarlı olan insanlar ile bir ve beraber olmalıdır.
Eğer bunu yapmazsak vallahi de billahi de biz bırakın ekonominin düzelmesini, bırakın kızlarımızın ölmemesini, bırakın çocuklarımızın ölmemesini, bırakın hırsızlığı arsızlığı, yaşayacak vatan bile bulamayız.