31 Mart seçimlerinde ağır yenilgiye uğrayan AKP ve yandaşları, kaybettikleri yerleri bir türlü hazmedemeye dursun, mağlubiyetten zafer masalları uydura dursun, biz bu makalemizde farklı bir noktaya temas edeceğiz.
Özellikle AKP'nin ve yandaş siyasetin değirmenine su taşıyan bazı yandaş medya yazarları ve siyasetçilerden bazıları sözüm ona eleştiri yapıyorlar.
Neymiş efendim: "Bazı yanlış şeyler yapılmış, şimdi tövbe zamanı imiş"
Seçimden önce susmayı tercih edenler bu hali bilmiyorlar mıydı? En ince detayına kadar biliyorlardı. Hem de bugün şikâyet ettikleri şeylerin çoğuna da kendileri sebep olduğu halde susuyorlardı.
Dün "susarak" kazanmaya çalışanlar, bugün "konuşuyormuş" gibi yaparak kazanmaya çalışmaktadırlar.
Yandaşlık zamanlarınızda:
"Bir defadan bir şey olmaz" diyeceğinize "Bir defa da olmaz yanlış, yanlıştır" deseydiniz.
"Padişahım çok yaşa" diyeceğinize "kral çıplak" deseydiniz. Bugün kral da bu duruma düşmezdi halkta…
Dün gerçekleri gizleyenler, eğer samimi iseler bugün herkes eteğindeki taşları dökmelidir. Eteklerindeki taşı dökmeden muğlak ifadelerle miş gibi davranmak ya da sözde akıl verir gibi davranıp hedef saptıranların hali tam da "timsah gözyaşlarını" andırıyor. Bu da benim kanıma dokunuyor.
Yeri gelmişken "timsah gözyaşları" deyimi üzerinde duralım. Bu terimin ilk defa Antik Mısır'da meydana çıktığını söylerler. Timsahların avlarını parçalarken gözlerinden yaş akmasını görenler, timsahın ağladığını zannetmişler. Gerçeği öğrenince de "timsah gözyaşlarının" aldatmaya yönelik bir eylem olduğuna kanaat getirmişler.
Daha sonra farklı toplumlarda kullanılan bu terim samimiyetsiz, eylemi ve söylemi taban tabana zıt olan, bir şeye üzülmediği halde üzülmüş gibi görünmeye çalışan insanlar hakkın söylenen söz olarak toplumda yerini almıştır.
Pişmanlık duyduğunu iddia edenler eğer samimiyseler bunun bedelini ödemek zorundadırlar. Yoksa vatana millete olabildiğince zarar ver, sonra da tövbe ettik ya da yanlışı gördük, döndük demekle sorumluluktan kimse kurtulamaz.
Kul hakkı denen bir şey vardır. Hele de yapılan yanlışlar devlet yönetimi ile alakalı olursa, öyle basit bir tövbe ile vebalden kimse kurtulamaz. Hakkına tecavüz ettikleri her fertten helallik almadan tövbe kabul olmaz.
Rahmetli Haydar Baş Hocamıza bir gün biri geldi: "Hocam ben yaklaşık 10 sene yanlış bir yolda gittim. Yanlışa hizmet ettim. Gazetelerini aldım, dergilerine abone oldum. Hizmete adam taşıdım. Şimdi yanlıştan döndüm" dedi. Zavallı adam zannetti ki Haydar Hoca onu tebrik edecek. Biz de öyle zannettik.
Haydar Baş Hocamız şöyle bir cevap verdi: "Evladım yıllarca yanlışa hizmet edip bir anda ben döndüm demekle bu iş olmaz. Her yanlışın bir bedeli vardır. Yanlışın da bedeli en az o kadar doğruya hizmet etmektir. Biz yıllardır bunlara karşı mücadele veriyoruz. Bizi 10 sene dinlemedin şimdi mi dinliyorsun? Tamam, hoş geldin sefa geldin. Ama en az 10 sene bu saflarda hizmet ortaya koyman lazım. Bir yandan da tövbe etmen lazım. Umulur ki af olursun"
Yapılan yanlışlardan dönmeye çalışanların da yapacakları şey yanlışın karşısında bir o kadar mücadele vermek ve doğru yerde doğru adreste hizmet etmektir. Yoksa mış gibi söylemleriniz "timsah gözyaşları" olarak kalır. Hak divanda bir de onun hesabını verirsiniz.