Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal pireler berber iken uzak bir ülkede bir adam yaşarmış. Bu adamın evinde sihirli bir aynası varmış. Kahramanımız geçmiş aynasının karşısına ve sormuş: Ayna ayna söyle bana, var mı benden daha fakir bu dünyada? Ayna dile gelmiş ve şöyle seslenmiş sahibine: Ey kendi fakir, aklı fakir efendi, zannetme ki bir tek sensin fakir bu dünyada, gösterse idim sığmaz idi bu aynaya.
Hepinizin bildiği üzere masalın aslı böyle değil. Günümüz Türkiyesine farklı bir pencereden bakın istedim. Yukarıda ki örnekte sahibine gerçekleri tüm açıklığıyla gösteren aynalar, yerlerini yalan söyleyen, gerçeği saptıran, var olanı yok gösteren sihirli aynalara bıraktılar maalesef. Sizler de çevrenize daha dikkatli baktığınızda, bunun ayrımına varacaksınız.
Yaşanan olumsuzluklar, sıkıntılar, halkın içine düşüp de çıkmadığı ekonomik bunalımlar, bu aynalardan ters yüz edilerek yansıtılıyor. Gerçekler değil de, ayna sahiplerinin duymak ve görmek istedikleri vücut buluyor. Gerçekle yüzleşmek durumunda kalan halk ise, sesini duyuramamanın sıkıntısı ile boğuşuyor.
Siyasi otorite her canı sıkıldığında geçiyor aynanın karşısına ve soruyor: Ülkenin durumu nasıldır? İyi mi gidiyoruz? Bu sorular karşısında görevini yapmaktan büyük haz alan aynamız, hep aynı duyulmak istenilen cevabı yapıştırıveriyor: Saygıdeğer Efendimiz, ülke tarihinde yapılmamış şeyler başardınız. Halkınızın durumu çok iyi. Hatta o kadar iyi ki, biraz daha zam ve biraz daha ek vergi istiyor acilen.
Ülke gerçeklerini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seren aynalara ne kadar yakınız? Doğruları dile getirenlere ne derece ihtimam gösteriyoruz. Yoksa yalanlarla yaşamaya alıştık da, gerçekleri görmek bizlere çok zor mu geliyor?
İşte sevgili okurlar, sorulması ve cevaplandırılması gereken o kadar çok soru var ki. Bizlerin geleceğini bu sorulara vereceğimiz cevaplar belirleyecektir. Belki de tek çözüm, kırılmayı göze alarak gerçekleri söyleyen aynaların sözlerine inanmaktır.
SELİM BAYTÜRKMEN