Hükümetimiz hala AB konusunda gerçeklerle karşı karşıya kalmaktan çekine dursun, oynanan AB tiyatrosunda son perdeye doğru yaklaşılmaktadır. Bu perde öğle bir perde ki ya o yana, ya bu yana" hükmündedir. Daha açık bir ifadeyle yaklaşan son; ya AB ilişkilerinde, ya da ülkemizin toprak bütünlüğünün sonu hükmünde olacaktır.
Bağımsız Türkiye Partisinin başlattığı Bağımsız Türkiye mitinglerinden bu hafta sonu Ankarada düzenlenen toplantısının Topraklar satılmasın, Türkiye Filistin olmasın adı altında düzenlenmesi, meselenin ehemmiyeti açısından ayrı bir öneme sahiptir.
Yapılan bu miting; senelerdir toprak bütünlüğümüzün tehlike altında olduğu noktasında yapılan uyarılara rağmen, satışa sunulan toprakların sınır tanımadan devam etmesine tepki niteliği taşımaktadır. Bu tepki milletimiz tarafından taraf bulmuştur. Tandoğan meydanındaki kalabalık bunun teyididir.
Cumhurbaşkanı Necdet Sezerin veto ettiği vakıflar yasasının bazı maddelerinin gerekçeli kararı, aslında bu konuda gelinen noktanın vahametini açıkça ortaya koymaktadır. Gerekçeli kararın sadece bir maddesini aktararak, çıkarılan yasaların ulusumuzun toprak bütünlüğüne zarar ve Lozana aykırı maddeler içerdiğini ortaya koymaktadır.
Medeni Yasa'nın 101. maddesiyle getirilen kesin yasak karşısında, azınlık çoğunluk ayrımı yapılmadan cemaat vakfı türünde bir vakfın Türkiye'de kurulması hiçbir biçimde olanaklı değildir.
Bu nedenlerle, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasa'nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaklı değildir.
Verilen tüm tavizlere rağmen AB ile istenilen uyumu sağlayamayan hükümet, AB den gelen son askıya alınma meselesini bile içine sindirmiş görünmektedir.
Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, yaptığı açıklamayla insana bu kadar pişkinliğe pes doğrusu dedirtecek nitelik arz etmektedir.
Almanya Başbakanı Merkel'in ortaya attığı ilişkilerin 1,5 yıllığına askıya alınması önerisi kendilerini fazla şaşırtmadığını dile getiren Sayın Çiçek, "Türkiye-AB ilişkileri açısından sürecin belli zorluklarının olacağı ifade edilmiştir. Yani zorluklarla karşılaşacağımız Türkiye açısından bir sürpriz değildir" dedi.
Son olarak şunu söylemek gerekir. AB noktasında oynanan tiyatronun son perdesine yaklaşılmasına rağmen, eğer bu kadar vurdumduymaz tavırlar ve tavizler devam edecek olursa; Türkiye Cumhuriyeti Devleti için son perdelerin oynandığı sahneleri izliyor olabiliriz. Dileğimiz odur ki, oynanan son perde; ülkemiz için değil, AB için son perde olur.
UĞUR KEPEKÇİ