Kültürel, ekonomik ve siyasal sahada yoğunluk kazanan tahribatların altında yatan asıl sebep; milleti millet yapan aidiyet duygusunun tahrip edilmesidir. Ulus olarak yaşadığımız bu sıkıntılardan kurtulmadığımız takdirde istenilen başarıları elde etmek asla mümkün olamayacaktır.
Aidiyet duygusunu kuvvetlendirmek için fertler, ait olduğu milletin değerleri ile bezendirilmeli, kendi tarihine ve kültürüne bağlılığı sağlanmalıdır. Bu konuma gelen fertler, ait olduğu değerlerin uğruna fedakârlıklara katlanabilir. Nitekim bir milleti ayakta tutan değerlerin başında aidiyet duygusu gelir.
Aidiyet duygumuz yeterince gelişseydi..!
Gelinen durum itibariyle milletimizin aidiyet duygusunun yeterince gelişmediği gözlemlenmektedir.
Millet olarak aidiyet duygusu yeterince gelişseydi;
Vatan toprakları üzerinde dönen dolapları görür, dâhili ve harici düşmanlara karşı can siperâne
bir mücadele ortaya koyardı, böylece vatan toprakları kolayca satılamazdı..!
Ait olduğu kültürü anlamış olsaydı o kültürün emri olan; komşusu aç iken tok yatan bizden değildir buyruğunu yerine getir, kimse evinde ya da çöplükte açlıktan ölmezdi..!
Faiz illetini hemen her eve sokan batının kapitalist ekonomi anlayışlarını ülkemize hakim kılmazdı..!
Kendi menfaatini başkasının menfaatinden üstün görmez, yardımlaşma duygusunu hâkim kılma yolunda gayret sarf ederek yaşadığımız toplum huzur ortamına dönerdi..!
Ait olduğu Türk milletinin tarihini bilseydi; AB ve ABD önünde kapıkulu gibi el açıp dilenci konuma düşmezdi..!
Yapılan uygulamalar maalesef aidiyet duygusunun gelişmesi yönünde olmamış, bize ait olmayan haçlı batı kültürünün her cepheden etkisi altında kalınmış, millet olarak hiç de iç açıcı olmayan hallere düşürülmüşüzdür.
Milli siyasetimiz ne olmalı?
Mustafa Kemal Atatürkün Nutukta TÜRK MİLLETİNİN TAKİP ETMESİ GEREKEN SİYASİ İLKE: MİLLİ SİYASET başlığı altında ortaya koyduğu ilkelere bakınca o günden bu güne gelinen noktayı tespit etmekte zorlanılmayacağı kanaatindeyim;
Efendiler, Meclis'in açıldığı ilk günlerde, Meclis'e, içinde bulunduğumuz durum ve şartları açıklayarak takip edilmesini ve uygulanmasını yerinde bulduğum görüşlerimi arz ettim. Bu görüşlerin başlıcası Türkiye'nin, Türk milletinin takip etmesi gereken siyasî ilke ile ilgiliydi
Bizim, kendisinde açıklık ve uygulama imkânı gördüğümüz siyasî ilke, millî siyasettir. Dünyanın bugünkü genel şartları, yüzyılların dimağlarda ve karakterlerde yerleştirdiği gerçekler karşısında hayalci olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.
Milletimizin, güçlü, mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle millî bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilâtımıza tam olarak uyması ve ona dayanması gerekir. Millî siyaset dediğim zaman kastettiğim anlam ve öz şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanmakla varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek saadet ve refahına çalışmak... (Nutuk)
Özünü tanımayan milletler yok olmaya mahkûmdur
Bu gün itibariyle geriye dönüp bir baktığımızda milli siyaseti bir ilke kabul eden Mustafa Kemal Atatürkten sonra yavaş yavaş milli politikalardan uzaklaşılmış, bütün ilişkiler batının arzuları istikametinde gelişmiş, adeta kendi irademizden uzaklaşılmış ve başkalarının iradesinde yok olmak durumuna düşülmüştür.
Gelinen noktada milli bir siyasetten milli bir duruştan asla söz edilemez. Vatanımızın bütünlüğüne milletimizin bekasına kasteden bir terör örgütü ile mücadeleyi bile ABD ve AB ekseninde değerlendirip, adeta düşmandan medet umar bir hale düşmüşüz. Kanunlar milli menfaatlerden çok batının menfaati çerçevesinde çıkarılmaktadır. Bu durumda milli bir siyasetten ne kadar bahsedebiliriz. Aslında milli siyasetten uzaklaşmanın emareleri kendi dışımızda çözümler aramak durumuna düşürüldüğümüzden de anlaşılmaktadır. AB politikaları bunun en bariz örnekleridir.
Kendi kültürüne güvenmeyen, kendi özünü tanımayan ve dolayısıyla aidiyet duygusuyla donanmayan bir milletin başkalarının iradesinde yok olması kaçınılmazdır.
UĞUR KEPEKÇİ