Geçtiğimiz akşam katıldığı bir televizyon programında konuşan Ali Bulaç, sarf ettiği sözleri nedeniyle ceviz kabuğunu bile dolduramayacak nitelik arz etmiştir. Gündemin en önemli konusu olan dinlerarası diyalog konusunda bayağıda çamlar devirdi.
Kendileri dinlerarası diyalog konusunu o kadar içine sindirmiş ki, eski fikirlerini bilenlerin hayretler içinde olmaması mümkün değildir. Sayın Bulaç,aralarına İncil ve Tevrat sokuşturulmuş Kuran mealini ve yazarını savunmaktan da geri kalmadı. Sarf ettiği sözlerin bir kısmını aktarayım;
Allah Kuran da ehli kitap tabirini kullanmakla Yahudi ve Hıristiyanlığı diğer din mensuplarından ayırarak, onların dinini, din olarak kabul etmiştir.
Bunlarla ilişki kurmanın ne zararı var.
Dinlerarası diyalogun arkasında niçin art niyet arıyorsunuz gibi beylik ifadeler kullanarak diyalog faaliyetlerini ve dolayısıyla misyonerlik faaliyetlerini görmezlikten gelmeye çalışmıştır.
Allah ve Resulü bu konuda inananları uyarmaya çalışırken Ali Bulaç, önemsemiyor!
Sayın Bulacın ifadesine karşı Kuranda ve hadislerde, Ehli Kitap hakkında pek çok uyarıcı ayet mevcuttur.
Maide suresi 72.ayette şöyle buyurulur;
Allah, Meryem oğlu Mesihtir, diyenler andolsunki kâfir oldular. Hâlbuki Mesih Ey İsrailoğulları demişti ,Yalnız Allaha ibadet edin. O benimde Rabbim, sizinde Rabbinizdir. Allaha ortak koşan kimseye muhakkak ki, Allah cennetini haram kılmıştır. Onun varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur.
Bu konuda Hazreti Peygamber buyur ki: Ümmetimden veya Yahudilerden ya da Hıristiyanlardan herkim benim Peygamber olduğumu işitirde bana iman etmezse o kişi cennete giremeyecektir. (Ahmet B. Hanbel,Müsnet,c4/396, İbni Kesir,Tefsirül Kuran-il Azim,c2/s266 )
Programda bir seyircinin yazılı olarak, Sayın Bulaçın yıllar önce verdiği konferanslarda şimdi ehli kitap diye korumaya çalıştığı kimselere kâfir ifadesini kullanmıştı. Hangisine inanalım sorusuna cevaben; Hayır ben onlara kâfir demedim ifadesi radikal takıldığı(!) günleri hatırlayanları bayağı güldürmüştür. Ama dilin kemiği yoktur
Fikrinde değişim olan fikir adamlarına oldum olası şüphe ile bakmışımdır. Zaten bu tip insanlara belli bir dönemden sonra bizim insanımız itimat edilmez damgasını vurur. Sırat-ı
Müstakimden uzak ve büyük bir vebal yüküyle yaşamak zorunda kalırlar.
Tv programında kullandığı ifadelerle önceden savunduğu fikirler arasındaki farklılığı, kendilerinin kaleme aldığı İslamın anlaşılması üzerine adlı esrinden birkaç satır aktararak tespit etmeyeçalışalım:
Kuran bize, Müslümanlar arasında daima ikiyüzlülerin kışkırtıcı münafıkların olabileceğini haber verir. Aslında münafıkların karakteristik özellikleri, Müslümanların güçlenmesini engellemek ve sürekli zalim müşriklere ve talancı emperyalistlere gizli gizli yardım etmektir.
Kuran münafıkları kastederek Onlar Müminleri bırakıp ta kâfirleri dost edinenlerdir. İzzeti onların yanında mı arıyorlar? (oysa) bütün izzet ve kudret Allahındır.(Nisa suresi 139.ayet)
Ayet çok çarpıcıdır. Münafıkların küfürle iş birliğinin esas niyetini bize açıklıyor. İzzet ve kudret.
Ancak Allah, izzet ve kudretin kendisine ait olduğunu bildirince bu sefer münafıkların bir başka gerekçeyi öne sürdüklerine görüyoruz. İşte kalplerinde bir hastalık (nifak) bulunanlar zamanın aleyhimize dönmesinden (felaketin bize çarpmasından) korkuyoruz, diye arlarında koşuştuklarını görüyorsun (maide 51) Aynı surenin 50. ayetinde Allah, Müslümanların Yahudi ve Hıristiyanlarla dostluk kurmamalarını, aksi halde onlardan olacaklarının ve hatta zalim olacaklarını haber veriyor. Ancak küfürle uzlaşmak isteyen ve böylelikle Müslümanların gücünü zayıflatmayı planlayan münafıklar, zamanın aleyhte olacağını, kâfirlerin daha güçlü olduklarını propoğanda ediyorlar. Bu Müslümanlar zayıftır, diye komünizme karşı kapitalizim, Sovyet tasallutuna karşı Amerikan emperyalizmini onaylatmak isteyen Müslüman kılıklı münafıkların tavrı gibidir.
Bu tavır sonucu nedir? Kuşkusuz ki, küfre rıza, emperyalizme ve zulme itaat
Oysa küfür güçlerine karşı taktikleri benimsemenin dışında onlarla dostluk kurulduğu takdirde Allahın Müslümanlara yardımı kesmesine sebep olacağı açıktır.(Al-i İmran 28)
Öğleyse küfürle her türlü uzlaşma Müslümanların zararınadır. Dahası Allah uzlaşmaya dayalı dostlukları, işbirliklerini en yakınlarımıza karşı bile yasaklamaktadır; Ey İman edenler, babalarınızı, kardeşlerinizi, eğer küfrü sevip onu imana tercih ediyorlarsa, dost edinmeyin (tevbe 23) Peki durum bu kadar nazikken, Müslümanlar kimlerle dostluk kuracaklar, Kimleri veli edecekler? Yine Kurandan öğrenelim; Mümin erkeklerde, mümin kadınlarda birbirlerinin velileridir. Bunlar iyiliği emreder, kötülükten vaz geçirirler, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler, Allaha ve Resulüne itaat ederler. (tevbe 71)
Sizin veliniz ancak Allahtır, Onun Resulüdür, Allahın emirlerine boyun eyici olarak namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren müminlerdir.(maide 55) (Ali Bulaç/ İslamın anlaşılması üzerine/ Düşünce yayınları/birinci basım/ sayfa 229-230)
Şimdi Ali Bulaç nereye koşuyor? Kararı siz verin. Sayın Bulaç, adeta; eski Bulaç yeni Bulaç ikilemi arasında kalmış, İslam ölçüleri dışında sözler sarf etmeye başlamıştır.
Son söz Allahındır. Her Kim İslamdan başka bir din ararsa, o din, ondan kabul olunmaz. Ahirette ise o, hüsrana uğrayanlardandır. (Ali İmran 85)
Ey İman edenler! Eğer kendilerine daha önce kitap verilenlerden herhangi bir topluluğa uyarsanız, onlar sizi imanınızdan çevirip kâfir yaparlar (Ali İmran 100)
Allah, dinimizi ve itikadımızı bozmaya çalışanların şerrinden milletimizi muhafaza eylesin!
UĞUR KEPEKÇİ