Birkaç gündür, sözde dindarların çıkmazlarından, habercilik anlayışlarından, yapılan yanlışlıkların toplumsal yansımalarından bahsediyoruz. Bu konuda yapılan tespitleri ?laf olsun torba dolsun? zihniyetiyle değil, toplumsal bir görev olan ?Hakkı savunmak ve Hakkı tavsiye etmek? maksadıyla yapmaktayız.
İnancımızın gereği odur ki toplumsal iyileşmenin yolunun ferdin iyileşmesinden geçtiğini bildiğimizden, sözümüzün ulaşabildiği kadarıyla iyileşme faaliyetlerine katkı sağlayarak bir parça olsun sorumluluğumuzu yeri getirmek arzusundayız.
Sözde dindarlar terimini kullanmakla samimi kimseleri asla rencide etmek maksadını taşımadığımızı peşinen ortaya koymak lazımdır. Çünkü bu satırların yazarı, gerçek dindarlığı savunan muhafazakâr görüş sahibi biridir. Bizim serzenişlerimiz, dindarlığı çıkarlarına ve nefsine alet ederek maddi manevi rant sağlama peşinde olan istismarcılaradır. Çünkü en zararlı istismar din istismarcığıdır.
Gerçek dindardan, en yakınından en uzağına varıncaya kadar herkes emin olmuş, Onunla arkadaşlık kurmak, ticaret yapmak, komşuluk yapmak arzusunda olunmuştur.
Peygamber olmadan bile Peygamberimiz Hz. Muhammed?e ?Muhammed-il emin? denilerek, hakemliğine müracaat edilmesi bunun en açık delilidir.
Dindar iftira atmamalı, dindar yalan söylememeli, dindar yolsuzluk haksızlık yapmamalıdır. Onun vasfı ve davranışları hep doğru olmalı ki; Onu gören, Onu örnek almalı, Onun dinine saygı duyarak tabi olmalıdır. İşte tebliğde en etkili yolun dilden öte hâl(davranış) olmasının esprisi de budur. O zaman dindarın yaptığı istismar ve yanlışların yansımaları, bizzat Onun inancına zarar vermektedir. Dolayısıyla, buna sebep olanların ahrette cezası zor ve korkunç olacaktır.
Şimdi bu fikirler doğrultusunda, Prof. Dr. Haydar Baş?a yapılan karartma, iftira ve haksızlıklar konusuna gelelim:
Prof. Dr. Haydar Baş?ın fikirlerinin kaynağı, Onun inancı ve kültürüdür. Sayın Baş?ın fikirlerini gizlemek yada yalanlarla saptırmaya çalışmak, kul hakkının yanında Onun inancına da yapılan haksızlıktır.
Sadece kendi vatandaşımız değil bütün dünya insanlığı kapitalist faiz sistemiyle, küresel sömürgecilerin ekonomik, siyasal ve kültürel işgaliyle; açlık, sefillik ve zulümle inlerken, çözümsüzlük içinde kıvranırken, bir ömür harcayarak ve yaşayarak bulduğu haklı ve doğru çözümleri milletine sunan Sayın Baş, kendi milleti içinde arkadan hançerlenmekte, Ebucehil mantığıyla gizlenmekte, projeleri çalınmakta, üstelik asılsız iddialarla yıpratılmaya çalışılmaktadır.
Halbuki O, Allah?ın haram kıldığı faiz sistemine, sömürüye, açlığa, işsizliğe, işgale, fakirliğe karşı çözüm olarak Milli Ekonomi Modelini geliştirmiş, ama maalesef bu konuda en fazla karartma, kendi milleti tarafından yapılmaktadır. O, açlık ve yoksulluk çeken insanlığa çözüm sunmakla sanki bir suç işlemiş gibi gerektiği gibi sahiplenilmemekte, yalana ve iftiralara maruz bırakılmaktadır.
Şimdi; iftiracılara, yalancılara, zamanın deccal zihniyetli sözde dindarlarına, vicdani bir uyarı yapalım; Prof. Dr. Haydar Baş?a yapılan bu haksızlıklar, hastadan ilacı saklamak gibidir. Eğer şifa hükmünde olan Milli Ekonomi Modelini milletimizden saklamaya, yalan ve iftiralarla saptırmaya devam ederseniz, şifa bulamayan milletin ve insanlığın bütün vebali sizin üzerinize olacaktır. Bunu da sebep olanlar asla akıllarından çıkartmasınlar. Bizden hatırlatması?
UĞUR KEPEKÇİ