Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı mihrakların, misyonerlerin yaptıkları işleri masumane bir şekilde gösterilerek; milli ve dini bütünlüğümüz yok edilmeye çalışılmaktadır.
Misyonerlerin gerçek gayelerini Misyonerlerin ileri gelenlerinden birisi olan Tillman C. Trowbridge, Anadoluda yaptığı geziye dair 1858 yılında yazdığı notlarında, tipik bir Misyoner kafasıyla Türklerin ırksal ve dinsel bakımdan ilkel olduklarını söyleyerek, şöyle izah eder;
Türklerin gerek insan olarak kendileri, gerekse tüm toplumsal kurumları ilkeldir. Bunun bir nedeni ırksal ise, bir nedeni de dinseldir (İslâm). Türkler Hıristiyanlaştırılmadıkça ve tüm kurumları Batılılaştırılmadıkça kurtuluş yoktur. Kurtuluşun yolu ise Osmanlı İmparatorluğundaki Hıristiyan halkları bir bir Protestanlaştırmak (evangelization) ve özgürleştirmektir. (Misyonerlik Faaliyetleri/ Bilge Orhunlu/sayfa 1-5)
Vatan topraklarını korumak için hür türlü tehlikeyi sezen ve kurtuluş çarelerini milletimizin yararına çevirmesini bilen Mustafa Kemal Atatürk, yeni nesillere bazı mihraklar tarafından sürekli yanlış tanıtılmaya çalışıldı. Dinine bağlı milletimiz ile Atatürkün arası sürekli açılmaya çalışıldı. Bu faaliyetlerle yapılmak istenen; Türk ulusunu, kurtuluş mücadelesinde milli bütünlüğü sağlayarak; tek yürek tek bilek haline getiren Atatürk ile milletin arasını açıp, olası bir milli mücadele gerektiğinde, onun çarelerine başvurulmasının önünü kesmektir.
Atatürkün Samsuna çıktığında ülkemizin manzarasını tespit eden görüşlerini aktararak devam edelim;
1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hıristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. (NUTUK /cilt 1./sayfa:1-2)
Misyonerlerin maksatlarını gayet yakından tespit eden Mustafa Kemal Atatürk yaptığı bu tespitle kalmayıp, gereğini de yerine getirmiştir. Ülke topraklarımızı çepe çevre kuşatan misyonerlerin faaliyetlerine asla izin vermemiştir.
O dönemde, Hıristiyanlık propagandası yapılmasından dolayı iki Türk kızının Hıristiyan olması sebebiyle 1928 yılında Bursa amerikan kız kolejinin kapatılmasına karar kılınmıştır.
Mustafa Kemal Atatürkün milli eğitimle alakalı görüşü de çok manidardır;
Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en önce ve her şeyden önce Türkiyenin bağımsızlığına, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Dünyanın milletlerarası durumuna göre, böyle bir savaşın gerektirdiği ruhî unsurlar ile donanmış olmayan fertlere ve bu mahiyette fertlerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur. (TBMM 1Marat 1922/A.g.e.)
Sormadan edemiyorum; Eğitimimizden kültürümüze, ekonomimizden siyasetimize hemen her şeyimizi dün mücadele ettiğimiz unsurların emir ve görüşlerine havale ettiğimiz şu zamanda, Atatürk'ün milli politikalarından ne kadar bahsedebiliriz?
Dün, Atatürkten daha dindar ve daha milliyetçi olduğu savunularak iktidar edilen zihniyetin mensupları, ne kadar Atatürkçüdür, ne kadar millidir?
Bırakın Müslüman Türk gençlerinin Hıristiyan yapılamasını, kiliselerin açılmasını, Heybeliada'daki Ruhban Okulun açılmasını bile savunup; oradan yetişecek papazlar da bizim vatandaşımız değil mi? 100 papaz yetişse ne olur ifadelerini kullanabilmektedirler
İşin bir başka acı tarafı; masum vatandaşa bu görüş Dinlerarası Diyalog mensupları tarafından benimsetilmeğe çalışılmaktadır.
Şimdi vicdani bir muhasebe ile sormak lazım; Kim daha dindar?
UĞUR KEPEKÇİ
www.ugurkepekci.com