Kuva-yı Milliye son günlerde adından en fazla söz edilen bir terim haline geldi. Kuva-yı Milliye fikri etrafında çıkarılan fırtınalar artarak devam edeceğe benziyor. Bu söz ve hareketten madem ki, AB ve ABD yanlıları rahatsız olmakta, Atlantik ötelerinden ulusal dalga kırılmalıdır fetvasına rağmen; ulusal dalganın büyüyerek devam ettiğinin işaretidir.
Ulusal hareketlerin aslında pek de sağlıklı gelişmediği fakat buna rağmen milletimizin körü körüne teslimiyetçilikten, mandacılık fikrinden çok ciddi bir şekilde uyanışı söz konusudur.
Milli kuvvetlerle donanmak şarttır
Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları ancak ve ancak milletin kendisi anlamak ve karşı durmak zorundadır. Zaten demokrasinin gereği de budur. Demokratik hak ve sorumluluk içerisinde bulunan milletimizin vatanın ve milletin geleceğini ilgilendiren her durumda söz sahibi olabilmesi için gerekli bilgiyle donatılması gerekmektedir. Ancak o zaman "milletin kuvveti" yani Kuva-yı Milliye hareketi başarıya ulaşmış demektir.
Kuva-yı Milliye, Mustafa Kemal Atatürkün başlattığı kurtuluş mücadelesini en güzel tarif eden bir ifadedir.
Milletin içindeki kuvvetin açığa çıkarılması manasına da gelen Kuva-yı Milliye mücadelesinin açıklaması şöyle yapılır: Diyebilirim ki, ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim.(Nutuk)
Türk'ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür
Sonra da başlattığı Milli Mücadelenin gelişme sürecine Nutuk'ta şöyle değinir.
Bu kararın dayandığı en güçlü muhakeme ve mantık şuydu:
Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun istiklâlden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.
Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından
yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki Türk'ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...
O halde, ya istiklal ya ölüm!
İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için, bu kararın
uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olacaktı? Esirlik!
Peki efendim. Öteki kararlara boyun eğme durumunda sonuç bunun aynı değil miydi?
Şu farkla ki, istiklali için ölümü göze alan bir millet, insanlık haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedakarlığı yapmakla teselli bulur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi elleriyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete bakarak dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur. (Nutuk)
Kutsal vatan topraklarının korunması ve kollanması adına hizmet veren herkese minnet borçluyuz. Ancak, milletin değerlerinden kopuk hiçbir hareketin; adı ne olursa olsun başarıya ulaşamayacağı aşikardır. Ben şahsen Mustafa Kemal'in, Kuva-yı Milliye fikrinin ve mücadelesinin bu zaman ve şartlarda Prof. Dr. Haydar Baş tarafından kemal derecesinde temsil edildiği fikrindeyim. Hamaset yaptığımı zannedenler şu satırları dikkatle okusunlar lütfen.
Ulusalcı yegane gerçek milli duruş
Milletimiz uyanmıştır. Vatanına ve milletine sahip çıkmaktadır. Öyleyse Kuva-yı Milliye engellenemez
UĞUR KEPEKÇİ