Gençliğin beynini yıkamak ve şüphe bataklığında batırmak için iman esasları üzerinde büyük oyunlar oynanmaktadır. İmanın esaslarından olan peygambere iman konusunda Peygamberin yetkisinin çerçevesi sorgulanmaktadır. Özellikle Peygamberimizin şefaatini sorgulamak gibi çok yanlış bir düşünceyi sözde ilahiyatçılardan bazıları kendi yorumlarıyla körüklemektedirler. Her konuda olduğu gibi bu konuda da ormanların çakalsız olmayacağı gerçeği unutulmamalıdır.
Bazı kimseler haddini aşarak Kur'an'da bulunan muhkem ve müteşâbih ayetlerin imtihan sebebi olmasının esprisini kaçırarak kalplerinde bulunan hastalıkları meydana çıkartmaktadırlar. Dolayısıyla bunların takipçileri de bu tuzağa düşerek imanlarını tehlikeye atmaktadırlar. Bu gerçek Kur'an'da haber verilmiştir:
"Sana kitabı indiren O'dur. Onun (Kur'an) bir kısım ayetleri muhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır, diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde sapma meyli bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te'vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun te'vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar." (Ali İmran / 7)
Vesile ve şefaat konusunu da aydınlığa çıkartacak ilimde tevil yapabilecek gerçek Allah dostları olan Ehl-i Beyt mensuplarıdır. Bunlardan başka kimseler bazı sırları anlamakta aciz kalmaktadırlar.
Şefaat var mı yok mu? Hak mı batıl mı? Sorularına Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın "Vesile ve Şefaat" makalesinden cevabını aktaralım:
"Şefaat hak mıdır?" sorusunun cevabını ayet ve hadislerle değerlendirmek gerekir:
Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
"O gün Rahman'ın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başkasının şefaati fayda vermez." (Taha, 109)
Ve yine, "O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez." (Yunus / 3)
Şefaat haktır ve mahşer gününün dehşetinde Allah'ın izin verdiği kulları şefaat hakkına sahiptir.
Resul-u Ekrem (s.a.a.) efendimiz şöyle buyurmuştur: "Her peygamberin Allah'u Teâlâ'dan bir dileği vardı; onu diledi ve Allah indinde icabet ve kabul olundu. Fakat ben duamı kıyamet gününde ümmetimin şefaatine tahsis ve tehir ettim."
Yine Peygamberimiz (s.a.a.): "Kıyamet günü geldiğinde (umumi surette) ben şefaat ederim. Bunun üzerine ben: 'Ya Rabbi! Gönlünde hardal tanesi kadar iman olanları cennete koy' diye niyaz ederim; bunlar Cennete girerler. Sonra ben, 'ya Rabbi, hardal tanesinden az imanı olanları da koy' diye şefaat ederim" buyurmuştur. En büyük şefaat yetkisi Hz. Muhammed Mustafa Efendimizindir.
Hâtemül Enbiya'nın mahşerdeki büyük şefaatine, "şefaati uzma-büyük şefaat" denilmektedir.
Daha sonra her peygamber Cenab-ı Hak tarafından kendi ümmeti hakkında şefaate mezun olacaktır. Hatta peygamberlerden başka şüheda ve evliyanın dahi şefaat edecekleri naslar (ayetler ve hadisler) ile sabittir. Peygamber Efendimiz (s.a.a.), önce kendi ümmetine ve sonra sadece ona ait bir şeref olmak üzere diğer peygamberlerin ümmetlerine de şefaat edecektir."
Değerli dostlar, siz siz olun aklı evvel bazılarının fitnesine ve cehaletine oyuncak olarak imanınızı tehlikeye atmayın. Şunu da unutmayın ki zaten inkâr edenler şefaatten mahrum kalacaklar. Bari biz inancımızda sabit kalarak dünyevi ve uhrevi mükâfatlardan nasiplenelim. Biz şefaate inanmakla hiçbir şey kaybetmeyiz ama inkâr edenler huzuru mahşerde neler kaybettiklerini görecek ama iş işten geçecektir. Allah, şefaate inananları muhafaza eylesin.