Gerek fert planında, gerek millet planında, gerçek dost ve gerçek düşmanların asla unutulmaması, sürekli uyanıklığın korunması, hayati öneme haizdir.
Dostuna karşı ihmallik edenin, düşmanına karşı gaflette bulunanın; başına gelebilecekler, tamiri mümkün olamayacak sonuçlar doğurur. Dostun ihmali dostluğun bozulmasına, düşmanın gafleti bela ve musibetlere davetiye çıkartır.
Tarihte her milletin geçmişinde bu tür gafletlere ve bu uğurda ödenen bedellere rastlamak mümkündür.
Tarihinden ders alarak geleceğine yön veren fertler ve milletler tarih sahnesinde daha güçlü ve sürekli kalmış, gücüne güç katmıştır. Aksi davranış sergileyen fertler ve milletler ya gücünü kaybetmiş ya da tarih sahnesinden silinmiştir.
Çok uzun yıllardır tarih sahnesinde kalmayı başarmış bir millet olarak Türk Milletinin tarihinde gerek müspet, gerek menfi olaylar çoktur. Zaman olmuş elinin uzandığı her karış toprakta hüküm sürmüş, dünyayı idare etmişler; zaman olmuş bırakın dış düşmanları, sarayın içindeki oyunlara kurban gitmiş, koca koca imparatorlukları kaybetmişler.
Güçlü oldukları zamanlarda en yakınından en uzağına dost ve düşmanlarını göz ardı etmemiş, gerektiği gibi muamele ve mücadele etmişler.
Türk Milleti, büyük imparatorlukları gafletleri sayesinde kaybettikten sonra son kalemiz, son devletimiz, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kendi azim ve kararlılıklarıyla kurmuşlar.
Bu kadar köklü ve şanlı bir tarihe sahip olan bu milletin fertleri olarak bize düşen en büyük görev bu kutsal toprakları her ne pahasına olursa olsun korumak, milletini ve devletini güçlü kılmaktır.
Cumhuriyetten bu yana yaşanan süreçte, genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti henüz bir asır gibi zamanı bile doldurmadan, kurum ve kuruluşlarıyla; fert ve milletiyle kendi benliğini ve gücünü koruyamamış, her yönden yabancıların istilasıyla karşı karşıya kalmıştır.
Bankalarımız, alışveriş merkezlerimiz, enerjimiz, haberleşmemiz, madenlerimiz, yeraltı yerüstü değerlerimiz, medyamız, yabancıların eline geçmiş, kültürel manada içimiz boşaltılmış, dinimiz sulandırılmış, giyim kuşamımız, saçımız başımız aklımız, bizden çok başkasına benzer bir hâl almıştır.
İşin en kötü tarafı, manzara böyleyken vatandaşın fikir ve ruhu uyuşmuş, kendini çok farklı âlemlerde görmekte, hissetmektedir.
Yıllar önce bilge insan Prof. Dr. Haydar Baş hocamız bize başucu kitabı olarak ?Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler? adlı eserini tavsiye ettiğinde ?bu eseri defalarca okuyun ve okutun. Gelecekte bu milleti bekleyen tehlikeler bunlardır? demişti.
Eserde Prof. Dr. Haydar Baş; ?Misyonerlik çalışmalarıyla haçlı batının masum görüntülerle dünyanın her ülkesine girdiğini, başlangıçta göstermelik gayet samimi bir hava estirilerek gidilen her yerde iktisadi çıkarlarını önde tutarak siyasi, iktisadi, hukuki katliamlar yaparak medeniyetleri yok ettiklerini?
Haçlı batının, Dinler arası diyalog gibi medeniyetler ittifakı gibi yeni akımlarla asıl maksatlarının Anadolu?yu parçalamak ve bu güzel toprakları kendi tasarrufları altına almak olduğunu örnekleriyle ortaya koymuştur?
Sonuç olarak da iç ve dış tehditlere karşı uyanık olmamızı işaret ederek, bizlere ?su uyur düşman uyumaz? sözünün haklılığını hatırlatmıştır.
Bu uyarılara kulak vermeyen milletimiz, maalesef haber verilen tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Gerçek uyanış olmazsa, dini ve milli bütünlüğümüzü kaybetmemiz an meseledir.
Uğur Kepekçi