Tatil ! Kulağa hoş gelen bir şarkının nağmeleri gibi bir sözcüktür .İnsanın gönlünde doğan bir mutluluk kelimesidir. Bilhassa öğretmen ve öğrenciler için .
İki günlük , hafta sonu , yarıyıl , yeni yıl , bayram ve en güzeli de yaz tatilleri ...
Öğretmenliğimin ilk yaz tatili idi. Kilis Kız İlköğretmen Okulu ‘ ndan o yaz mezun olmuştum. İdealimdeki Hukuk Fakültesini kazanmak için üniversite sınavlarına İstanbul’ da girmek istedim. Büyük ağabeyim İstanbul Ünv. Fen Fak. Jeofizik Mühendisliği son sınıfı okuyordu. Sınava Moda ‘ da Sen Josef Kolleji ‘nde girecektim. Annemle birlikte “ AKPINAR OTOBÜSÜNDE “ yerimizi aldık.Otobüs şöförümüz Kara Nail isimli bir şofördü.
Bir süre sonra otobüsteki yolcular yerlerini aldılar.Yan iki koltuğa genç bir bayan ikisi eteğinden tutmuş , biri kucağında, diğeri 9- 10 yaşlarında yanında bir kız çocuğu olan dört çocuklu bir kadın geldi oturdular. Oturmasına oturdular ama nasıl ?
İki çocuğun her biri bir dizinde , diğer iki çocuk tek kişilik koltuğa tıkış tıkış sıkışarak ! Kadıncağızın yüzü , alnı boncuk boncuk ter içinde, habire çocukları sanki bir kutuya yerleştirmeye çalışıyordu.. Yan koltuktaki en büyük kız :
“ - Ane kez, ne bizi sıkıştıron carraya turşu basar kimiii ?
“ - Nedim ya... “
- Netmesi var mı ? Açık iki gişilik yerine üç gişilik bilat aladıngız , rehat rehat giderdik heç barilem !
- Ciğeri döküle o baban olacağıng !
Çok para getmesing deyi iki gişilik almış ! Para delisi ! Para pençik ede bes Allah genni...
Yolcular bu durumu görünce kimi ters ters , kimi de kadının yüksek sesle söylendiğini duyanlar, üzülerek bakıyorlardı . 19 saat idi çünkü o zamanlar yol ! 19 saat kadıncağız iki dizinin üstünde nasıl dayanacaktı ?
Yolcular tamamlandı. Otobüsün kapıları kapandı. Suma Fabrikasının yanına yaklaşınca otobüsün muavinin “ Hoşgeldiniz ve iyi yolculuklar ...” dileklerini belirttikten sonra avuçlarımıza döktüğü keskin limon kolonyası ikramı ile Kilis - İstanbul yolculuğumuz başladı. Yan koltuktaki bayanın çocuklarının hepsi de muavine kolonya almak için ellerini uzatıp , avuçlarını açmışlardı bile !
Duyduğuma göre şöförümüz Muazzez Abacı hastasıymış ! İstanbul ‘ a O’ nunla giden yolcular öyle söylüyorlardı.. Evet ilk şarkı Muazzez Abacı ‘ dan .. diğerleri de, diğerleride...
Yan koltukta oturan kadın muavinin duyabileceği bir sesle :
“- Meğven.. . Bak hele... ! Açık şu uşağa bir su ver !
Muavin gitti buzdolabından bir şişe su getirdi. Kadının kucağındaki çocuk
- Ane kez ! Ben de suzazdım , su istorum ! Dedi. Muavin ona da bir su getirdi. Onun yanındaki oğlu :
- Ane ben de su içicim..
Yanındaki oğlan :
- Ben de su istorum değince
- Meevinnn... iki tene daha su getir acık ! Değince ..
- Ohoooo... sizden işimiz var bizim ! Dedi muavin, bir yandan kadına ve çocuklara almaz almaz bakıyordu.
İki kez daha gitti, getirdi, kahırla uzatıyordu su şişelerini sanki !
Kadın da muavinin yüzüne dik dik bakarak :
- E nedek babam ! Uşak işte sıusazzollar işte be ‘ kele uşaklar susuzluktan ölsüngler mi ?
Muavin içinden söylene söylene suları getirdi , gitti yerine oturdu.
Elimdeki kitabı okumaya çalışıyordum.
Arka koltuktan başka bir çocuğun sesi :
- Anne bana birazcık o et balığından yufka ekmeğe sarıp ver. Acıktım..
Az sonra komşu yolcunun , çocuğu et köftesinin kokusunu alınca koltuktan hoplayarak köfte yiyen çocuğun yanına gidip kedi gibi yalanmaya başlayınca, arka koltuk komşumuz kadın çocuklarına küçük ekmeklerin arasına sarılmış birer köfte sararak verdi .
- Sağol bacım, Allah razı olsun senden ! Eceleden çıktık mehsimlere yimek yidiremedik !
Köfteyi yiyen çocuklar Suuuu... suuuu diye yaygarayı bastılar