Prof. Dr. Haydar Baş’ın Aksaray konuşmasının tarihe not düşülecek kadar önemli olduğunu dile getirmiştik. 16 Ocak 2014 tarihli “Prof. Dr. Haydar Baş’ın Aksaray konuşmasından notlar” makalemizde Sayın Baş’ın konuşmasından yola çıkarak şu tespiti yapmıştık: “Atatürk hakkında senelerdir iftira kampanyaları düzenlenir. Onun dinsiz olduğu ve özellikle de annesi hakkında çeşitli iftiralardan bahsedilir. Buradaki mantık: Cumhuriyeti kuran iradenin dinsiz olduğu tezi savunulduğu taktirde, Müslüman olanların cumhuriyete karşı savaş açma meşruiyeti oluşmuş olacaktı. Böyle de oldu. Müslüman halkı sözde dinsiz cumhuriyet rejimine karşı ayaklandırdılar. Adım adım cumhuriyetin yıkılmasına zemin hazırladılar ve ciddi yıpranmalara sebebiyet verdiler.”
Değerli okurlarımız bu tespitleri kuru bir iddia zannetmesinler. Bunlar yaşanan gerçeklerdir. Meselenin iyice anlaşılması için ben kendi hayatımda yaşadığım örnekleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
1976-1977 lise mezunları arasındayım. Okul öncesi ve ilk orta tahsil sıralarında daha çok anneannemin evinde zamanımı geçirirdim; yani çocukluğum orada geçti sayılır. Dayılarım tahsilli ve kültürlü kimseler olduğu için onların eğitimimde çok etkisi oldu. Bu sebeple onların bakış açısından etkileniyordum. Dayılarım arasında subay, mühendis, öğretmen, bankacı, olanlar vardı. Dedem o zamanlarda tarımda bekçibaşılık görevi yürütürdü. Onun görevi icabı, at sırtında arada bir de dağda bayırda dolaşırdık. Rahmetli Hacı Ahmet dedem, iyi bir Cumhuriyet ve Atatürk hayranıydı. Bana Cumhuriyet ve Atatürk hakkında hatıralarını anlatırdı. Rahmetli dedem, ninem ve kıymetli annem, babam; Cuma günleri Yasin-i şerif okumamızı, sevabını mutlaka Atatürk’e de bağışlamamızı tavsiye ederdi. Annem; “Aman ha oğlum sevabını bağışlarken Atatürk’ü unutma o bizim kurtuluşumuza sebep oldu. O olmasaydı biz düşman işgali altında yok olurduk” diye de sürekli Atatürk’ü sevmemiz için tavsiyede bulunurdu.
Lise yıllarına kadar bu fikirle geldik. Arkadaşlarımızdan bazıları, sohbet meclislerine katılarak dini konuda bilinçlenme zamanımızın geldiğini söyleyerek arada bir kaçamaklar yapmamızı tavsiye ettiler. Biz de arada bir kaçamaklar yapmaya başladık. Ailemiz gece dışarı çıkmamızı istemese de ders çalışma bahanesiyle arada bir kaçamaklar yaptık.
Dini meclisler diye gittiğimiz yerlerde Atatürk ve Cumhuriyet hakkında karalama kampanyalarıyla ilk olarak oralarda tanıştık. Önceleri şiddetle karşı çıkmamıza rağmen yavaş yavaş zihnimiz bulandı ve birkaç ay sonra Atatürk’ün ruhuna Fatiha ve Yasin okumayı terk ettim.
Askere gittim, geldim ve tekrar, sözüm ona dini sohbet meclislerine devam ettim. Günler geçtikçe Cumhuriyet ve Atatürk hakkında fikrimde hiçbir olumlu bilgi kalmadı. Sohbet yapan hoca efendi bazen “malum adam” diye birinden bahsediyordu. Bir gece “malum adam kimdir?” diye sorunca, bana ancak ismini dışarıda söylerim burada olmaz diye cevap verdi. Dışarı çıktık, bana şu ifadeyi söyledi: “Malum adam denen Atatürk’tür. Biz onun ismini ağzımıza almayız. Dini bir mecliste adı anıldığı an Allah’ın rahmeti kesilir. Rahmet kesilmesin diye ona taktığımız “beton kemal” ya da “malum adam” benzeri isimlerle onu ima ederiz.” İfadesini kullandı.
Sohbetlerde ebcet hesaplarından, rüyalardan, menkıbelerden bahisle Atatürk’ün dinsizliği, deccallığı, haşa annesinin namussuzluğu anlatılırdı. Güya dini bilgim artsın diye sohbet meclislerini gezerdim. Bir gece farklı bir sohbet evine gitmiştim. Orada, devlet memurluğunda çalışmanın caiz olmadığından, dinsiz devletten maaş almanın haram olduğundan bile bahsettiklerini hatırlıyorum. Öyle ki beni o kadar inandırdılar ki neredeyse devlet memurluğundan istifa etmeyi bile aklımdan geçirmiştim. Biraz daha ileri gidenler oluyor; istiklal marşı için ayağa kalkan kişinin dininin gideceği söyleniyordu. Dinsiz devlete vergi vermeyin, onu yıpratın, tavsiyeleri edenler bile vardı. Bu ve benzeri yollarla milletimizi böylece devletine düşman ettiler.
Bu süreç, benim açımdan Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızı tanıdığım zamana kadar devam etti. Onu tanıdığımda hayret etmiştim. Bir adam hem Müslüman bir din adamı olacak hem de Atatürk’ü sevecek bunun ilk örneğini onda gördüğüm için hayret etmiştim. Onun engin görüşleriyle yavaş yavaş fikrim aydınlanmaya başladı. Adım adım Cumhuriyet ve Atatürk hayranlığımız yeniden filizlendi. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Aksaray konuşmasında “Atatürk dinsizdir” diyerek milleti devletine düşman ettiler, sözü gençlik yıllarımda yaşadıklarımı hatırıma getirdi ve sizlerle paylaştık.
(Yarın devam edeceğim inşallah)
Uğur Kepekçi / 18 Ocak 2014