Senelerdir kamuoyunun gündemini teşkil eden, kamuoyunda en çok kullanılan, en çok istismar edilen, kadının örtünme meselesidir. Toplumda hakları en çok gasp edilen, en çok istismar edilen, kadının kendisi olduğu için kadının hakkı olan örtünme meselesi de maalesef istismar konusu olmaya devam etmektedir.
Örtünme meselesi, Müslüman kadının tercihi olan bir giyim kuşam biçimidir. Ve inancının gereğidir. Buna birilerinin siyasal simge yakıştırması, basite alması, yada inkara kalkışması; bu gerçeği asla değiştirmez.
Dünya, özgürlüklerin sınır tanımaz derecede geliştiği bir süreçten geçerken, ülkemizde hala kadının örtünme hakkının gerçek manada kullanılamadığı bir gerçektir.
Bu konuda yaşanan çelişkiler şunlardır:
Kadın sokakta istediği gibi örtünür, kamusal alan diye tanımlanan yerlerde,
eğitim kurumlarında, askeri alanlarda, başını örtemez.
Başını örtse bile türban diye adlandırılan şekliyle değil de baş örtüsü diye tanımlanan şekliyle örter.
Sonradan türetilen ve sorunun odak noktasını teşkil eden Baş örtüsü ve türban arasındaki farka değinelim:
Başörtüsü; saçın her tarafını örtmeden, önde bir tutam saç görünen ve bir aksesuar şeklini andıran haliyle örtmek.
Türban; baştaki saçın her tarafını kapatacak derece örtmek.
Kadının örtünmesindeki niyet ve davranış şekli o kadının kendini ilgilendirmesine rağmen, birileri örtünme şekline göre ona bazı yakıştırmalar yapmaktadır. Kadın başını, saçının bir kısmı görünecek şekilde örterse müsaade etmeliymiş, saçını görünmeyecek derecede örtmeye kalkışırsa müsaade etmemeliymiş. Sebep; türban siyasi bir simgeymiş.
21 yüzyılda Türk kamuoyunda tartışılan şu meseleyi diğer yaratıklar duysa yada anlasa; inanın aklımızdan şüphe ederler.
Kadının örtünmesi, doğuştan elde ettiği inanç özgürlüğüdür. Bunu kısıtlamak ve şekil dayatmak en büyük hak ihlalidir.
Bugüne kadar Müslüman Türk halkını en fazla rencide eden ve maalesef bazılarının oy deposu halinde değerlendirilen ve istismar edilen kadının, istediği gibi örtünmesi, artık sorun olmaktan kurtarılmalı ve bu konudaki istismar ortadan kalkmalıdır.
Bir zamanlar en güvenilir olan kurumların şu sıralarda itibar kaybetmesi, bazı siyasilerin dinsizlik damgası yemesi, yargının ve bazı ulusal düşünenlerin hakkında suizan beslenmesi, bu konudaki basiretsizlikler ve milletin inancıyla bütünleşememeleri sebebiyledir.
Her kurum ve kuruluş, her siyasi parti, milletin değerleri ve inancıyla bir an önce barışmalı ki; bu konudaki istismarlardan nemalananlar, nemasız kalmalıdır.
Ana muhalefet partisi CHP bu konuda, referandumdan önce altın fırsat yakalamışken, maalesef bu altın fırsatı kendi eliyle kaybetmektedir. Referandum öncesi başörtüsü meselesini biz hallederiz gibi bir söz sarf ettiler. Referandumdan hemen sonra verdikleri söz kendilerine hatırlatıldığında biz başörtüsü dedik, türban demedik. Türban siyasal bir simgedir.... Başörtüsü tek madde halinde değil de paket içinde gelirse ele alırız gibi sözler sarf etmeye başladılar.
Sorulan sorular üzerine açıklama lüzumu hisseden CHP yetkilileri adının başında İslam kelimesi olan ülkelerdeki(İran ve Pakistan) gibi örtünmek isterlerse, yani başlarının bir kısmını açarlarsa evet diyebiliriz gibi örtünmek isteyen kadını ve inanan insanları rencide edebilecek açıklamalar yapılmaktadır.
CHP nin bu davranışı ne kendisine, ne de millete fayda sağlamayacağı gibi bu konudaki istismar da devam edecektir. CHP nin yapacağı; inancı gereği örtünmek isteyen kadının, başının örtünme şekline bakmadan, Ona hakkının verilmesinde iktidara yardımcı olacağını yada çözüme kavuşturacağını ilan etmelidir.
CHP bu konudaki tavrını netleştirmeden yeni bir seçime girmek, kimseye fayda sağlamayacaktır. Hem kendisi daha da eriyecek, hem bu konunun istismarcıları kazanacaktır. Bu yolla oy avcılığı yapanlar, aldıkları oylarla elde edecekleri iktidarla, vatan toprakları ve Milletimiz daha tehlikeli günler yaşayacaktır. CHP yakaladığı bu altın fırsatı heba ettiği taktirde vebaline ve sonucuna da katlanmak zorundadır.
UĞUR KEPEKÇİ