Fakirin umudu bir ekmekse,
Hani bir zerreciği nerede?
Eğer yarınlar düne ekliyse,
Gelecek ne vadeder yiğide?
~ EKMEK ~
Günlük enerjimizin ortalama % 44 ünü, yani neredeyse yarısını ekmekten alıyoruz. Dolayısiyle ekmeğin kaliteli, besleyici, hijyenik olması ve değerinin bilinmesi gerekir. Bir nimet saydığımız ekmeği sağlığımız açısından ölçülü olarak tüketmemiz gerekir.
İnsanoğlunun bilinen en eski ve önemli gıda maddesi olan ekmeğin tarihi, medeniyetlerin tarihi kadar eskidir. Ekmekçilik sekiz bin yıl öncesinden, insanların hububatı taşlar arasında kırıp, ufaladıktan sonra da bunlara su katarak ve elde ettiği hamuru yassı bir kaya üzerinde yayarak ateşte pişirdikleri günlere kadar uzanır.
Kim dayanabilir ki, fırından yeni çıkmış mis gibi ekmeğin kokusuna? Ucundan küçücük bir parçacık ısırık, iştahı ertelememeye yeter de artar bile...
Ekmek sofralarımızın baş tacı ve değişmez menüsüdür.
Yetmişli ve çok daha öncesi yıllarda evimizin ekmeğini annelerimiz, ninelerimiz evde yaparlarmış. "Sağlıklı besin, sağlıklı yaşam" tarzını seçerek, herkesin ekmeğini evinde yapmış olması, kızımın da bugün evinin ekmeğini yapışını izlerken, çocukluk yıllarımın zaman tünelinde gezindim bir an. Kurban Bayramından bir kaç gün önce annemin komşularımızla birlikte havuşta (evin bahçesi) açtıkları yufka ekmekleri halalarımın, yengelerimin şarkı ve türküler söyleyerek hamur bezelerinin üstüne oklavayı atarken yarenliklerini, gelinlerin - Kayınvalidelerin çekişmelerinin dedikodularını , şakalarını, anımsadım. Hele ekmek piştikten sonra geriye kalan hamuru tereyağla ve şekerle buluşturarak yapıp pişirdikleri sıcacık bazlamaların ( yufka ekmeğin kalını) sacdan alınıp sıcak sıcak tepsilere konar konmaz, kuzenlerimle kapıp sokağa kaçışımız... Ninemin havuştaki duvar içine çamurdan yapılmış tandırın içinde pişirdiği al kırmızı tandır ekmeklerinin tadı halen damağımda. Ne güzel günlerdi o günler... Doğal ve organik beslenirdik. Daha sonra çarşı fırınları evde mayalanıp hazırlanan hamurları ekmek yapmaya başlayınca, ev hanımları ekmek yapma derdinden kurtuldular. O ekmeklerde çok lezzetli olurdu. İsteyenler susamlı tırnak ekmek yaptırdıkları gibi, düz kübban dedikleri pufitik ekmek de yaptırılabiliyordu. Annemin mayaladığı bir leğen ekmek hamurunu evin en küçük çocuğu olduğum için fırına pişirtmeye her gün benimle gönderirlerdi. Başımın üzerinde taşıdığım koca bir leğen hamuru fırına götürürken, o ağırlığın başımı ve ve cılız kollarımı acıttığı için söylenirdim bazen. Ama o mis gibi fırından yeni çıkmış ekmeğin o kokusu var yaaa! Bir lokma koparıp yediğimde o lezzet bütün yorgunluğumu alıp götürürdü... Hele susamlısı, Antep peyniri ile sıcak sıcak kahvaltıda bir başka tad. Hadi kilo almaaa...
Şimdi ise hazıra alıştık. Fırınlardan zahmetsizce ekmekleri alıp yiyoruz. Evde yapılan o ekmeklerin yerini tutmaz ama... Gelişen teknoloji, hayat şartları ve çalışma hayatımız buna zaman tanımıyor yazık ki!
Hanımlar, koronavirüs tehlikesinden uzak durarak bir çok elin değmediği, hijyen ve içlerine sine sine ekmeklerini evlerinde yapmaya başladılar. Ben de ekmeğimizi evde yapıyorum. Yapmasına yapıyorum da... Marketlerde hamur mayası bulmak bir mucize neredeyse! Halkın çoğu kendi ekmeğini kendi yapar oldu! Vay fırıncıların haline!!! Eski günlere mi döndük ne?...
Hepinize sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Kalın sağlıcakla...