Sabaha karşı, daha güneş doğmadan, sıcacık yatağımda ,
uykunun en şirin vaktinde annem beni
dürterek sarsıyor. Uykumdan deli gibi uyanıyorum.
- Ne oluyor anne ya... ne
istiyorsun ?
“ - Kızım kaksene ! Daha ne yaton ?
Herkes hazırlandı kak
! Zeytine gidoruk .
- Ya anne ne zeytini yaaa ? Bir tek bir Pazar günü tatilimiz
var . Birazcık uyuyacağım , dürtüp duruyorsun bir saattir !
- Ürüme de kak !
Tabakadaki odamızın penceresinden tülü çekerek camdan dışarı
bakıyorum . Her yer kapkaranlık .
Havışta yengemin ve
ve amcamın sesi geliyor. Yengem :
“- Nazifff ! Sırıkları
aldın mı ? Mağarada direkte
ipte sallıydı.
- Aldım aldım.. sen de
mehmilden şalları destesinden al
, arabaya koy.
- Kez Ayteeenn .. . Sen de
haznadaki zembilleri al !
Havışta bir koşuşturmaca başlamıştı.
Annem hâlâ bana bağırıyordu.
- Ayseeerr.. daha kakmadın mı kırtçalasıca ...
Öğretmen Okulu ‘
nun orta birinci sınıfındayım.. Benim
yaşımdaki bir çocuk ne yapacak zeytinde ?
Ama biliyorum ... bana ağacın altına dökülen ettunları toplatacaklar. Soğuktan
morarmış titreyen incecik parmaklarımla
tek tek zeytin ağaçlarının altına düşen buruşuk ama kendiliğinden tatlanmış
zeytin tanelerini şapşağa doldurup , zembile boşaltacaktım.
Bir yığın ödevim
vardı. Kütüphaneden aldığım bir öykü kitabının özetini çıkartacaktım. Anneme
söyledim , umursamadı... Türkçe öğretmenimiz rahatsızdı. Rapor almıştı .
İnşallah Pazartesi günü de gelmez diye düşündüm. Çaresiz üstümü giyindim havuşa
indim. Yengemle annem zeytinde
yiyeceğimiz akşamdan hazırladıkları yemekleri
Kaplara yerleştiriyorlardı. Yengem kahvaltılıkları bir çıkına
yerleştirdi.
Annem de koca bir tencere lahana sarmasını sofraya çıkınladı. Ananemin tandırda pişirdiği al
kızıl tandır ekmeklerini de ayrı bir temiz
beze çıkınladı.
- Orada bön bön bakacağına sen de musluktan şu mataraya , aha şordaki debbeye
de su doldur barilem ! Dedi nenem. Dedem
de gömleğinin kollarını sıvamış
havıştaki musluğun altında
ayağında kapkap abdest alıyordu...
Nenem :
- De ... de.. şıhlğın
tuttu gene ! Acık ebdezini orda al ! Gün ağardı daha biz zeytine gidicik !
- Lan yeri get şu başımdan ! Beni dinden imandan çıkarma şimdi ! Leğnet ...
Töbe istafurullah
töbeee !
Şu bastonu kafana
yimeden get şu karşımdan !
Babam elinde zeytin çuvalları nenemle dedemin her
zamanki döğüşüne kıs kıs bıyık altından
gülüyor,
- la hevlevela , illa billa aleyyil ezim !
Acık birgün de
döyüşmeden bir iş yapın yahu !
Nenem :
- Moroz gele şu kocanın sözünden , heneğinden osandım !
Yeri Hesan ,
yeri sallanma sen de o
çuvalları arabaya koy !
Oğlanlar kaktı mı ? Hele
sen de şu zoytarıları uyandır, geç kaloruk !
O sırada kapı çaldı
Çirtiğin Fattumu geldi. Neneme
:
“ - Kele hafıza bacı
, acık ben de sizden gelim. Hemin size yardım edim , hemin de bir pençe evlik
yeşil zeytin topluyum acık ne var.
- Eeee , yeri gel
anam ! Allah kökü kömeci kuruya... Ne
bağı biter , ne zeytini ! Şu
soğuklarda hergün zeytine get !
- Çok mu
zeytinlikleriniz ?
- Çok ya Üç parça Göydeniz ‘ de, iki parça Beşenli ‘ de,
iki parça Oylum ‘ da bir parça da aha bu Zoppun ‘ daki Anca on beş
günde biter . Daha bağların üzümünden , şiresinden yeni kurtulduk ! Şimdi de
zeytin toplama !
- Hös anam hös ! Şikayet etme ! Bunu bulamayan da var taman
!
Acık iki , üç tene feel tutadıngız !
- Be ‘ kele niye bilmong mu ! Keri hiç
feel mi tutar. Para deği ölücü ! Sankilem öte dünyaya bile
eletici !
- Aman neblim ! Çokluğu ayrı dert , yokluğu ayrı dert ! Yeri gidicisen, sallanma!
- He bacım heee ! Ben de sittisimidi, bir topak da sarı yağ
koyum evden , orda bir eyyi bir küfte edek !
Amcam da Fattum Teyze ‘ yi
hiç sevmezdi. Dedikoducu, mahallenin ayaklı kazatası ( Gazetesi ) derdi
!
Heee.... ! Bir
küftegiz eksikti ! Zeytin mi
devşiricingiz ( toplayacaksınız ) , yoksa seybana mı edicingiz ?
Kadıncağız bozulmuş , başını önüne eğdi, yeri size kolay
gelsin !
- Kele Fattum , sen O
‘ nun heneğine bakma, O kimkine ? Zeytinlerini alayı benim ! Teeegg ‘ ülüm almıya geniiii !
Buralıkta benim sözüm geçer !
Yeri bacım yeri ,
üstügü, başınıgı tertiple de tez gel... Lan Cemall ...Celallll...
kağınn lan, kağıınğ... !!!
Öteki tabaka nın başında gözlerini uğuşturan abilerim
birbirini iteleyerek
“ Sen git ! “
havası ile bakıp
duruyorlardı. Cemal abim lise İkiye Celâl abim de İstanbul Ünv. Fen Fak.
Jeofizik Müh. yeni başlamıştı.. .
- Nene yaaaa.. bizim maçımız var bugün. Etme, tutma !
- Yeri , yeri ne
maçımış ! Zeytinini yirmiye gelinci eyle
demoesunguz amma ! Sekkeli
ağarasıcalar... !
Abilerim nenemin sözlerinin evde bir emir ve kanun gibi geçerli olduğunu bildikleri için karşı
koyamadılar . Paltolarını giyerek ,
atkılarını da boyunlarına sararak sokak kapısına yöneldiler... Nenem tütününü kendi elleriyle sardığı cigarasını
tüttüre tüttüre havışta dolanıyor, gelinlerin ve torunlerına o sert Osmanlı kadının ardında gizli olan , sıcacık sevgi dolu bakışlarıyla
onların son hazırlıklarını izliyor ve
kontrol ediyordu . Beni koltuğunun altına çekerek ve bastonuymuş
gibi bana dayanarak birlikte kapının önüne çıktık.
- Koluma gir Sarı kız
! Ona sarılarak at arabasına doğru
yürüdük. On dakika sonra at arabasındaydık .
Evimizin dar sokağıdan geçerken Hame teyze
bize Masmana ‘ nın önünde elini
beline koymuş , tülbentini Adile Naşit gibi başına bağlarken meraklı gözlerle at arabasında ayaklarımızı
sallayarak yeldire yeldire gidişimizi
seyrediyordu. (Devam edecek)
AYSER MASMANACI
Eğitimci şair ve yazar
GAZİANTEP