Kadın, toplumun en temel yapı taşıdır.
Kadının eğitimi, ailenin eğitimi demektir. Eğitimli bir ailede yetişen çocuklar
gelecek vaat eder. Çocuğunun, küçük yaşta reflekslerinden dahi ipuçları alarak
gelişimini yönlendirebilir. Çocuğun, Psiko-motor gelişim dediğimiz, küçük ve
büyük kaslarını kullanılmasını birçok anne gözlemler. Bu gözlemde çocuğun,
yemek yerken, herhangi bir nesneyi tutarken, parmaklarını kullanabilmesi ya da
koşar adımlarla dengeli yürüyebilmesi, kendi ayakkabısını giyebilmesi, gelişim
dönemi için, her anne tarafından gözlemlenebilir. Bunun dışında dil gelişimi,
öz bakım becerileri, duygusal gelişimi gibi birçok alanlarda anne gözlem
yaparak, çocuğuna müdahale edebilir. Eğer anne kendini bu alanda eğitmiş ise,
montesorri denilen eğitici oyunlarla zeka gelişimine de katkıda bulanabilir.
Bunların hepsi eğitimli bir çocuk yetiştirmenin şifreleridir. Peki, bir annenin
asıl görevi, bu mudur? Kesinlikle hayır! Yani çocuğunu yetiştirmek için kendini
geliştirmesi, onun geleceği için kendi hayatına ket vurması ve kariyer olarak
yükselmesi aslında o annenin yapması gereken görevini oluşturmaz. Bir annenin
en temel görevi çocuğunu sevmesidir. Yazının ilk paragrafında eğitimli anne,
eğitimli aile demiştik ya, işte şimdi bu formülü sevgiye uyarlayabiliriz.
Eğitim kesinlikle olması gereken bir durumdur. Fakat annelik içgüdüsü eğitimin
ta kendisidir. Annenin çocuğuna olan sevgisi en yalın ve çıkarsız bir sevgidir.
Bu sevgi istem dışı eğitimi oluşturur. Yani anne farkında olmadan dahi çocuğunu
eğitmiş olur. Son zamanlarda eğitimi öncelik gören ebeveynler, çocuklarına
sevgisini dahi aldıkları psikolojik eğitimle göstermenin fayda sağlayacağını
düşünüyorlar. Onlara “yavrum seni çok seviyorum, ben her zaman arkandayım, sen
bizim her şeyimizsin” diyerek sevgilerini ifade ettiklerini sanıyorlar. Bir
çocuk gelişimci olarak, her ne kadar bunun eğitimini alsam da, ben bu fikre
katılmıyorum. Çünkü annenin sevgisini göstermesine gerek yok. Annenin çocuğu
için verdiği emek, en büyük sevgi göstergesidir. Çocuk bunu er-geç anlar. Bir
hata yaptığımda, annem bana kızdığında dahi, ben o sevgiyi hissediyordum. O anda canımın acısıyla ben de ona kızıyordum
içten içe, çünkü bana verdiği eğitimi fark etmiyordum. Fakat aldığım derslerle
annemin davranışlarını kıyasladığımda, ilkokul mezunu olan annemin, nasıl bir
eğitimci olduğunu fark ettim. Ben onun beni sevdiğini, aldığı marka
kıyafetlerle ya da söylediği afili sözlerle görmedim. Evde yemek yapışı,
akşamları babamı karşılayışı, kızsa da gözünde sevgi dolu bakışı, kendi için
ayırdığı harçlığıyla bana kıyafet alışı… bunların hepsi büyünce fark edilen
sevgi göstergesidir. Mümkün olduğu kadar çocuklarınızla kendiniz ilgilenin.
Onları kreşlere bakıcılara verip ekonomik olanak sağlayıp, lüks bir hayat
vermektense, sizinle birlikte tasarrufu öğrenmelerine fırsat verin. Küçük yaşta
anneleriyle vakit geçiremeyen çocuklar, içlerinde ebeveynlerine karşı, kin
besliyorlar. Ben, kreşte öğretmenlik yaptığım sürece, sabahın erken saatlerinde
ağlayarak zorla okula getirilen 3-4 yaşındaki birçok öğrencimin akşama kadar
annesine “ben de seni sevmeyeceğim” diyerek ağladığına şahit oldum. Telefonda
ağlayarak “anne seni çok özledim” dediklerini duydum. Çalışan anneler açısından
belki biraz zor durum bunları yazmam ama bunlar gerçek maalesef. Geçerli birçok
şartlardan dolayı çalışmak zorunda olan anneleri tenzih ediyorum, ama
yaptığınız meslek ailenizin, özellikle de çocuğunuzla geçireceğiniz vaktin
önüne geçmemeli. Çocuğunuz sizin eğitiminize ve kariyerinize bakmaz. Onun size
ihtiyacı var. Bunu hiçbir zaman unutmayın.