Çalıştığım okulla evimizin arası yaklaşık 20 dakikalık bir mesafe. Ve sahil yolu gibi sürekli, dümdüz bir cadde üzerinde yürüyorsunuz. Her gün o yolu yürürken, farklı şeylere gözüm takılıyor.
Bazen, yol kenarında dilenen yaşlı teyzeye, bazen annesi dondurma almadığı için ağlayan çocuğa, bazen sakalının tipi kaymış şekil bozukluğu olan şahıslara, bazen yol kenarında dolmuş bekleyen amcaya, bazen de dolmuş parası vermemek için bir motosiklete 5 kişi binen bir çekirdek aileye…
Her biri içinde bir dünya besliyor. Kimin ne hayali var, ne sorunu var, nasıl yaşıyor, iyi mi-kötü mü, Allah bilir…
Küçük bir çocuk dondurma için ağlarken, ağlanacak haline gülüp geçen, yolda yürürken kendi kendine konuşan büyüklerle dolu caddeler.
Bazıları limuzinde mutlu değilken, bir motosiklete 5 kişi binmenin trajikomik durumundan mutluluk elde edenler.
Çok iyi hatırlıyorum; eskiden at arabaları vardı. Kardeşimle ve arkadaşlarımla birlikte at arabasının arkasına asılır, koşar adımlarla yürürdük. At arabasını süren adam bize her bağırdığında kahkahalar atarak, korkup kaçardık. O andaki dünyamda, yaşadığım mutluluk bu kadar basit ve saydamdı.
Ben o dönemde, bir babanın geçinebilmek için nasıl fedakârlık yaptığını, sömürü düzeni karşısında durabilmek için, nasıl emek harcadığını, onun dünyasının zor olduğunu fark edemezdim.
Ya da bir gencin istikbal diye hayal ettiği şeylere ulaşması için, nasıl bir yükün altına girdiğini ve yaşadığı hayal kırıklıklarını da fark edemezdim.
Ama şimdi hem fark ediyorum, hem de görüyorum!
- Biraz daha lüks yaşamak için, mazlum insanların omuzlarına acımasızca basan vicdansızları görüyorum.
-Okul, iş, kariyer derken hırs yapan fakat psikolojisi alt-üst olmuş gençleri görüyorum.
-Heva ve heveslerini kendilerine zaaf edinmiş, karaktersiz insanları görüyorum.
-Milli ve manevi değerlerini hiçe sayan, umursamayan cahil insanları görüyorum.
-Kaybolan bu değerler karşısında, sesini çıkarmayan, vurdumduymaz ve bencil insanları görüyorum.
-Ve her şeye rağmen yine dondurma için ağlayan çocukları görüyorum…
Acaba diyorum, onlar, içinde bulundukları bu durumu nasıl algılıyorlar! Birçoğu bu sefalete kader derken, birçoğu nasibimizde yokmuş deyip geçiştiriyor.
Hem vallahi hem billahi bu kader değildir. Bu kapitalist sistemin sana çizdiği hayata teslim olmaktır. Bu milletin kader inancını gözden geçirmesi lazım. Belkide bütün sorun ve bu ısrarcı körlük, bu inancın yanlış anlaşılmasından kaynaklanıyordur.
Göremediklerimizi görmek için, gördüklerimizi gözden geçirmemiz lazım…
BEHİYE ALİOĞLU