Atatürk, dönemin Dışişleri Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu’na,
Türk dış politikadaki beş önemli ilkeyi anlatıyor.
1- Komşularınızın iç işlerine karışmayın.
2- Rusya’yı tahrik etmeyin.
3- Arap ülkeleriyle tarihi, sosyal, kültürel
ilişkilerinizi geliştirin. Fakat aralarındaki anlaşmazlıklara karışmayın.
4- Sormadan akıl vermeyin.
5- Batı kültürünü benimseyin, fakat onların
emperyalist emellerine alet olmayın.
Ülkemizde, cumhuriyetin ilk yıllarında, dış
politikalar bu ilkeler üzerinden uygulandı ise de, zaman içinde, emperyalizme boyun eğen
iktidarlarla birlikte, ülkemizin dış politikasında ilke diye bir şey kalmadı.
Arapların işine karışmama şöyle dursun, bizzat
karşılarında yer aldık.
Irak’ın işgalinde İngiliz Fransız ABD koalisyonun
yanında yer aldık.
NATO Üslerini, hava sahamızı kullandırdık, daha da
ileri gittik, haçlı askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmesi için dua bile
ettik.
Libya’nın işgalinde yine haçlı koalisyonunun yanında
yer aldık. Önce itiraz eder gibi olduk, Nato’nun Libya’da ne işi var dedik,
sonra aba altından sopayı gösterdiklerinde, İzmir’in harekât merkezi olmasına bile
razı olduk.
Mısır da ihvancı olduk, alenen tahrir meydanındaki
göstericileri destekledik, ikili ilişkileri askıya aldık, Büyük Elçimizi
geri çektik, yıllar sonra Mısır'ın Yunanistan'a yaklaşması ile Akdeniz’deki
dengelerin değişmesi sonucu, tekrar ilişkilerin yumuşaması için biz geri adım
attık.
Neticede Mısır’la onca yıldır yapılamayan ticaretle kaybeden,
Türk milleti oldu
Emperyalizme alet olmamız gerekirken, yeni Osmanlıcılık
hayali ile bizi heveslendiren ABD ‘nin oyununa gelerek, Suriye’de aktif rol
aldık.
Suriye ile stratejik ilişkileri olan, o ülkede
askeri üssü olan Rusya’yı ve Çin’i hesap edemedik.
ABD savaş uçakları hava sahamızda cirit atarken, biz
hava sahamıza Rus uçağının burnu girdi diye, Hiçten yerden savaş uçaklarını düşürdük
ve Rusya’yı karşımıza aldık, hâlbuki Suriye’de, Rusya’ya rağmen hiçbir şey
yapamıyorduk.
Bu olaydan sonra İdlib’te bir gecede, resmi
açıklamalara göre 36 şehit verdik, olayı rejime havale ettik, ama asıl failin Rusya olduğunu biliyorduk.
Rusya tarafından bize uygulanan ve İki yıl süren ekonomik
ve siyasi ambargodan sonra, ayaklarına kadar gittik ve krizi aşmaya çalıştık,
bu arada olan Antalya’da Rusları ağırlayamayan turizmcilere ve Rusya’ya, tarım ürünleri ihraç edemeyen Türk çiftçisine oldu.
Geçmişte de hatalar yaptık, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile beraber, Türkî
cumhuriyetleri, bir bir kendi ulusal devletlerini kurdular.
O dönemde, ülkemizi idare eden hükümetler, Türki
cumhuriyetleri ile ikili ilişkileri geliştirmeye çalıştılar.
Fakat o dönemde, devletle birlikte, bir sivil toplum
örgütü olan Fetullahçı yapıda o ülkelerde faaliyete başladı, ne yazık ki Fetullahçıların,
bu ülkelerdeki çalışmalarına, devletimiz Referans oldu.
Türkiye’nin referansı iyi kullanan Fetullahçı'lar, o
ülkenin ticari kaymağını yedikleri gibi, açtıkları okullarla da bürokrasiye
yaklaşarak yön vermeye çalıştılar.
Daha sonra, bu okulların, A.B.D ile ilişkisini öğrenen
Türk devletleri, okulları kapatmak mecburiyetinde kaldılar, bu olay devletimize
olan güveni azatlığı gibi, Türkî cumhuriyetlerini de, tekrar Rusya’ya
yaklaştırdı.
Batılı devletler diğer devletlerle mücadelelerini
inanç ve din merkezli yaptığı için, kurduğu koalisyonlar sağlam ve devamlılık
arz eder. Biz ise inanç ve kültür
birlikteliğimiz olanlarla değil de bizi her an satacak devletlerle bir ve
beraber olduğumuz için her zaman darbe yiyen ülke oluyoruz.
Yani anlayacağınız ne İsa’ya nede Musa’ya
yaranamadığımız gibi, ABD ile Rusya arasında her alanda ezildik.
Hâlbuki şahsiyetli dış politika, Milli Ekonomi Modeli
ile, Devleti,Ordusu,Milleti güçlenmiş
bir Türkiye’nin, ülkemizin topraklarında gözü olmayan ve ülkemiz üzerinde çıkar
hesabı olmayan devletlerle siyasi, askeri, kültürel ve ekonomik işbirliklerine
gitmektir. 06.06.2021