Bir savaşın kazanabilmesinde, strateji ve savaş gereçleri ne kadar önemli olsa da, inanç ve maneviyat olmadan savaşın kazanabilmek mümkün değildir.
Büyük Taarruz, gerek asker sayısı, gerekse, silah ve mühimmat bakımından düşmanın çok gerisinde olmamıza rağmen, Başkomutan Atatürk’ün ve Anadolu’nun yiğit delikanlıların inanç ve maneviyatıyla kazanılmıştır
Anne ve baba tarafından ehlibeyt soyuna dayanan, Selanik te tapu kayıtlarında peygamber soyundan gelenlere verilen Nakıbül Eşref Ali Rıza efendi olarak yazılı bir babanın inançlı evladı olan Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz'un başından sonuna her anında duayı dilinden ve gönlünden düşürmemiştir. İşte bunun örnekleri:
Meclis'te Başkomutanlık yetkisini aldıktan sonra yaptığı konuşma: "Efendiler! Zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları, Allah'ın yardımıyla ne olursa olsun mağlup edeceğimize dair güven ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır? Sizlere bu bildiriyi yazdığım andan itibaren Allah'ın lütfuna dayanarak, iftiharla da büyük ve şerefli görevi yapmaya başlamış bulunuyorum? Düşman ordusunun yok edilmesi olan bu tek amacın elde edilmesi için gerekli olan her şey yapılacaktır. Lütuf Allah'tandır." (Utkan Kocatürk, Doğumundan ölümüne kadar kaynakçalı Atatürk günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi, s.259-)
26 Ağustos sabahı Kocatepe'ye doğru çıkarken, "Allah Türk milletini ve ordusunu koruyacak, muzaffer edecektir" demiş ve o sırada namazını bitirmekte olan Fevzi Paşa'ya yaklaşarak, "Paşam, ordularımızın muzafferiyeti için dua edelim" demiştir. (Atatürk'ün Afyonkarahisar ziyaretleri, s.44; M. Necati Yazar, İstiklal Harbi, s.43-44)
Büyük Taarruz başlarken 26 Ağustos sabahı yaptığı dua:
"Ya Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et. Türklüğün, Müslümanlığın düşman ayakları altında çiğnenmesine müsaade etme." (İsmail Hakkı Tekçe, "Benim Atam iman ve insanlık abidesiydi", Atatürk din ve laiklik, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, no:2, İstanbul, 1968, s.142)
Mustafa Kemal o zor anda uzakta olan annesinden gözyaşı dökerek yardım istemiştir, "Anneciğim dua et" demiştir. (Nezihe Araz, Mustafa Kemal'in Devlet Paşası, s.282,283; Ali Sarıkoyuncu, Atatürk Din ve Din Adamları, s.13)
Aynı gün, Türk topçuları düşman siperlerini dövmeye başladığında, "Allah'ım Türk milletini ve ordusunu koru" diye dua etmiştir. (Seyit Kemal Karaalioğlu, Resimlerle Atatürk: Hayatı, İlkeleri, Devrimleri, s.110)
Türk ordusu hücum işaretiyle Allah Allah sesleriyle düşmana saldırırken Mustafa Kemal de, "Allah Türk ulusunu ve ordusunu koruyacaktır" demiştir. (Türkmen Parlak, İşgalden Kurtuluşa 2, Yunan Ege'den nasıl Gitti?, s.182,183)
Büyük Taarruz sonrası 31 Ağustos 1922 sabahı savaş alanını gezerken Kızıltaş deresindeki binlerce ölüyü görünce ellerini açarak Fatiha okumuş ve şöyle dua etmiştir: "Ya Rab, bana suç yazma, beni ölenlerin sorumlusu yapma. Yunanlılar yurduma girdi. Ulusumun namusuna saldırdı. Türklüğü ve sana inanıp dua eden Müslümanlığı yok etmek istediler. Yurdumu kurtarmak için bu savaşı yaptırdım. Beni istilacı kumandanlarla bir tutma! Türk ulusunun Kurtuluş Savaşı'ndan, dökülen kanlardan dolayı affet." (Hacı Angı, Atatürk İlkeleri ve Türk Devrimi, s.90,91; Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk'ün Kur'an Kültürü, s.103)
Büyük Taarruz sırasında annesi Zübeyde Hanım'a yazdığı mektupta şunları ifade etmiştir: "Buraya geldikten sonra düşmanı kovmak gerektiğinden taarruz ederek Allah'ın lütfuyla attık. Afyonkarahisar'ı aldık. Bu nedenle daha birkaç gün buralarda kalmak lazım gelecektir. Siz müsterih olunuz.
İnşallah duanız berekatıyla bütün memleketimizi düşmandan kurtarmak nasip olacaktır." (Utkan Kocatürk, a.g.e, s.292)