Bugün günlerden 14 Nisan, vuslat ve firâkın buluştuğu gün. O’nun için sevgiliye vuslat, bizim için sevgiliden firâk… 3 yıl önce bugün Haydar Baş hocamız hakka yürüdü. Nisan ayı bizim için hasretin adı oldu. O yıl da bu yıl da gökyüzü gözyaşlarını adeta nisan yağmurları olarak yeryüzüne döküyor.
Aradan geçen her geçen gün onu daha iyi anlıyoruz. Meğer O hayatımızın her alanına dokunmuş; nereye baksak, orada O var O'nun ortaya koyduğu ölçüler var. O günden bugüne hep bir tarafımız eksik… Onunla geçen anlar zamana da mekâna da bir anlam yüklemiş. İşte o ölçüler bugün bizim gözümüzün ve gönlümüzün aydınlığı oldular.
O bir dağ idi, sırtımızı dayar emniyet içinde yaşardık. O’nun olduğu yerde korku ve yokluk yoktu, cesaret ve bereket vardı. Deryadaki balıklar gibiydik adeta. Dağların heybetleri ve büyüklükleri ondan uzaklaştıkça daha iyi kavranıyor. Yıllar geçtikçe dağın azameti daha çok görülüyor ve Zühre yıldızı gibi kılavuz oluyor.
O’nun gündemi hep millet ve devletti, gayesi milleti kalkındırmak devleti güçlendirerek ayakta tutmaktı. Onun anlatısında devlet ve millet et ve kemik gibi bir bütün idi. Birlik ve beraberlik O’nun için alfabenin ilk harfi hükmündeydi.
O bizi sevgiyle tanıştırdı. Sevgiyi elde etmeyi ve sevmeyi öğretti. Bize bayrağı sevdirdi, sancağı, milleti, devleti sevdirdi. Ehl-i beyti sevdirdi, Atatürk'ü sevdirdi. Bu sevgi bizi ayakta tutan gücümüz oldu. Hayatı anlamlı kılan ilkelerimiz oldu.
Ehl-i beyt efendilerimizi O'ndan öğrendik. Bizim için rehber olan bu şahsiyetleri tanımakla aydınlandık. Kaleme aldığı Ehl-i beyt külliyatı hem kütüphanelerimizi hem bizleri şereflendirdi. O bizlere tevhidin merkezinin Ehl-i beyt olduğunu anlattı. Böl parçala yut taktiği ile tarumar edilen millet ve devletlerin çözüm reçetesini O yazdı.
Ekonomide adeta yolun sonuna gelindi. Kapitalizmin her türlüsü iflas etti, asgari geçim, adil paylaşım ve sürekli büyüme artık rafa kalktı. Kavgalar ve savaşlar eksik olmuyor, eline gücü geçiren bir diğerine saldırmayı hak olarak görüyor, cahiliye adetleri her yanı kapladı. O'nun kaleme aldığı, ayağında demir çarık dünyaya anlattığı Milli Ekonomi Modeli ufuktan doğan bir güneş gibi… Yüzünü güneşe dönenler istifade ediyorlar, görmezden gelenler ise izzet derken zilletle boğuşuyorlar.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurucumuz ve kurtarıcımız olduğunu gönlümüze O koydu. Atamız hakkındaki yalan ve yanlışlardan dolayı Atamızın ruhundan özür dilemedikçe çözüme kavuşmanın mümkün olamayacağını O söyledi. Hoş geldin Atatürk eserini insanımıza O hediye etti.
Siyaset rant olarak, koltuk olarak, mevki makam olarak görüldü. Halka hizmetin hakka hizmet olduğu unutuldu. Hak unutulunca Hak da adeta bizi unuttu. Bilimin gereği, tecrübeler ve yaşanmışlıklar yok sayıldı. O, Bağımsız Türkiye Partisinin kuruluş dosyaları iç işleri bakanlığına teslim edildiği gün bize nasihat etmişti. Siyasetin Allah rızası için yapılması gerektiğini ve insanlardan intikam alma yeri olmadığını söylemişti. Hatta dünyalık makam ve mevki isteyenlere bir vaatte bulunmadığını, bu yolla ancak Allah rızasının kazanılacağını ifade etmişti. Bu ölçü bugün de bir moral motivasyon olmaya devam ediyor.
O ülkemizin karanlık bir döneme girdiğini ifade etmişti. Hatta bir defasında ülkenin sorunlarını çözemezler onların çözümleri yok, sadece ben çözerim demiş ve hodri meydan çekmişti. Bugün yaşadıklarımızın tanımı tam da bu. Yine O ülkemizin başına musallat olan başkanlık sistemi için demokratik krallık demişti. Son günlerde ülkemizin zifiri karanlık atmosferinde asrın felaketi sayılan afetlerle mücadele ediliyor. Deprem gibi doğal bir hadise bizim ülkemizde felaketlere yol açıyor. Yağmur gibi bir rahmet, sel olup insanları öldürüp köprüler yıkabiliyor. Yaşananlardan ne kadar ders alınıyor, son derece şüpheli. Marmara'da yaşanan depremin üzerinden 24 yıl geçti. Bu zaman zarfında sanki hiç ders alınmamış gibi depremin sonuçları çok daha yıkıcı oldu. Daha fazla insan kaybettik daha fazla yapılar yıkıldı, bazı şehirler yaşanmaz hale geldi. Yaşanan felaket sıcaklığını korurken sel felaketleri ile karşılaşıldı. Anlaşılan bu karanlığın zifiriliği daha da artacak. Elbette yaşanan bu kadar felaketin sebebi yıllardan beri kazana konanların kepçelere çıkmasıdır.
Biliyoruz ki bu dünyada nasıl beraber oldu isek ahirette de beraber olacağız. İşte o gün geldiğinde O’nun pak, muhabbet dolu ay parçası yüzüne açık alınla bakabilmek en büyük arzumuz. Her 14 Nisan bizim için bir muhasebe günü, dosta bend olmak ile gülistana açılan kapıdan girmek aynı anlama geliyor.
Onun şu sözünü de kulağımıza küpe ettik. "Beni kaçırdınız artık. Geri kalanları kaçırmayın. Anlaştık mı?"
Anlaştık hocam,hayalimiz dosta varmak dost ile olmak ve dost kalmak.