Biz kültür olarak aile yapısına gereken önemi verdik. Bu verdiğimiz önemden dolayı da toplumsal varlığımızı, milli bütünlüğümüzü hep koruya geldik. Ancak ülke olarak milli eğitimi vermekte ki zaaflarımız, sosyal devlet yapısının işlemesinde yaşanan aksaklıklar, sorunların üstesinden gelecek bir çözüm projesinin ortaya konamayışı, üstüne üstlük yabancı kültürün tesirinde kalan yazılı-görsel medya anlayışı ve yayıncılığı, toplum yaşantısına uymayan TV. dizilerinin kültürel tahribatı sonucunda, bugünlere gelindi. İşin vahim tarafı, ailenin toplumsal eğitimde aldığı çekirdek rolü artık yerine getiremeyişi, sorunu fasit daire haline getirmektedir.
Bizim kültürümüz ve yabancı kültürlerdeki aileye bakış hakkında kısa bir bilgi verelim. Milletimizin kültüründe aile toplumun temel taşıdır. Bizim kültürümüzde aile kutsaldır. Aile bireylerinin her birinin diğeri üzerinde hak ve sorumlulukları vardır. Aile, eşlerin huzur bulduğu, dünyaya gözlerini açan yavruların ilk eğitimlerini aldıkları bir ocaktır. Bir bakıma toplumun geleceği aile yuvasında şekillenir. Marksist düşüncede aile kavramına şiddetle karşı çıkılmaktadır. Liberalkapitalist modellerde ise, kadının özgürleştirilmesi adına aile ortamından topluma çekilmesi savunulur. Her iki halde de aile ciddi anlamda yara almakta, kendisinden beklenen fonksiyonlar zaafa uğramaktadır. Nitekim Avrupa da insanlar çocuk sahibi olmaktan ziyade, köpek beslemeyi tercih etmektedir. Ailenin bu denli zarar gördüğü bir yerde millet değil, artık yığınlardan bahsetmek daha doğru olacaktır. Yani ortak paydaları azalmış, kalabalık içinde yalnız yaşayan insanlar topluluğu ortaya çıkmaktadır.
Aile konusuna gelmişken kadının konumuna bakmakta bir fayda vardır. Serbest piyasa ekonomisinin hâkim olduğu toplumlarda, kadın üretim ortamında ezilmektedir. Buna tepki olarak kadın işçilerin haklarını savunmak için Marksizmde, kadın ücretli köle olmaktan çıkartılmış, devleti yöneten proletaryanın yani seçkinlerin ücretsiz kölesi konumuna getirilmiştir. Müslüman- Türk inanç ve kültüründe ise, cennete giden yol annelerin ayakları altındadır. Kadın bırakın esir olmayı evinin kraliçesi konumundadır. Kadına olan bu bakış açısının toplumsal hayata yansımaları da paralellik göstermektedir. Avrupa Birliği standartlarına göre her 7500 kadına bir sığınma evi kurulması mecbur tutulmuştur; Türkiye'de ise toplam dokuz kadın sığınma evi vardır. Ortalama 3 milyon kadına bir sığınma evi düşmektedir. Hatta belediyeler tarafından ihtiyaç olmadan açılan, birçok sığınma evi kapanmıştır. Durum böyle olmakla birlikte, eğer acil önlemler alınmazsa şimdiden sonra aile kurumunun tahribatı korkarız ki, çok daha hızlı yaşanacaktır.
Ekonomide kötü gidişat her birey ve aile tarafından yoğun olarak hissedilmektedir. Bu hal ise aile huzurunu menfi olarak etkilemektedir. Bekâr genç erkek ve kızlar evlenememekte, evli olanlarda ise maddi imkânsızlıktan dolayı, aile içi şiddet artış göstermektedir. Sosyal devlet, bütün bu olumsuzluklara çözüm getirmek durumundadır. Gerek serbest piyasa ekonomisi, gerekse sosyalist ekonomik modeller üretim eksenli modellerdir. Bugün bu ekonomik modellerin yaşandığı dünyada ki yoğun ekonomik kriz dalgaları, çözüme müsaade etmemektedir. Tüketicinin ihmali ve ekonomi modelleri içinde üretimin esas unsur olarak kabul edilişi, ekonomik krizlerin de temel sebeplerinden birisidir.
Prof.
Sayın Başın Sosyal Devlet/Milli Devlet eserinin tamamının mutlaka okunması gerekmektedir. Ancak konumuzla yakından ilgili olduğu için aile ile ilgili birkaç alıntı yapalım:
Ailenin stratejik bir yapı olması hasebiyle nasıl korunacağının altı çizilmiştir. Milli Devlet, namus emniyetinin garantisidir. Can ve malın, devlet garantisinde olduğu Milli Devlet sisteminde elbette ki, insanın fıtri bir özelliği olan namus ve toplumun en küçük yapıtaşı olan aile, devlet garantisinde korunması gereken önemli değerlerdendir.
Sosyal Devlet, toplumsal adalette fırsat eşitliğine büyük önem vermektedir. Mademki, her insan eşit doğar; öyleyse hayat içerisinde bu eşitliğin bireylere tanınması gerekir. Zengin aile çocuğu ile fakir aile çocuğu arasında, Bakanvekil çocuğu ile hamal çocuğu arasında şayet toplumsal yaşam içerisinde fırsat eşitliği açısından hiçbir fark olmaz ise, işte o zaman gerçek hürriyeti, toplumun bütün fertleri yaşıyor demektir.
Toplumun geleceği ile bireyin geleceği aslında aynı bütünün parçasıdır. Bu anlamda Sosyal Devlet/Milli Devlet modelinde Sayın Baş şunların altını çizmektedir. Aile, neslin yetiştirilmesinde son derece önemli bir misyona sahiptir. Aile kurumu sağlam olmayan milletlerin, geleceğe güvenle bakacakları bir nesle sahip olmaları mümkün değildir. Aile, kişinin şahsiyetinin şekillendiği, ortamına bakarak ve bizzat yaşayarak kimlik kazandığı yerdir. Yetişkin insanların şahsiyetlerinin oluşmasında geçmişte aile ortamında gördükleri ve yaşadıkları son derece önemlidir. Bu manada en önemli vazife anne olarak kadına düşmektedir. Anne, şefkatli kollarına milletlerin geleceğinin emanet edildiği mukaddes varlıktır. Bu sebeple ev hanımlarının evde yaptıkları, çok ciddi bir kamu hizmetidir. Milli Devlet, insan işçisi statüsüyle bütün ev hanımlarını maaşa bağlamakta ve emekli etmektedir.
Ekonomik krizin yoğun olarak yaşandığı günümüzde Sosyal Devlet/Milli Devlet, her şeyden önce evlilik müessesesini teşvik etmekte; gençlerin evlenmeleri için önlerinde bulunan maddi engelleri kaldırmaktadır
Toplumdaki evlilik yaşının ilerlemesinde maddi imkânsızlıkların payı büyüktür. Milli Devletin gençlere temin ettiği faizsiz, bir yıl ödemesiz ve uzun vadeli yuva kredisi ile erkeklerimizin ve kızlarımızın erken yaşta kendi yuvalarını kurmaları sağlanacaktır.
Ev kadınının toplumsal dokuda yeri neresidir. Bugüne kadar bunun adı konmamıştır. Sayın Baş, Sosyal Devlet/Milli Devlet eserinde buna da açıklık getirmektedir. Aile ortamında nesillerin hem zihinsel, hem de duygusal olarak yetiştirilmesi kadına aittir. Sadece bu toplumsal vazife, yani hem neslin devamını, hem de yetiştirilmesini sağlıyor olması kadını toplumsal yapının direği haline getirmekte, toplumsal hayatın devamında merkeze oturtmaktadır. Kadının aile içerisinde üstlendiği bu görev, aynı zamanda çok ciddi bir kamu hizmetidir. Dolayısı ile devlet tarafından bütün ev hanımlarına maaş verilmesi, Milli Devlet tezinin sosyal uygulamalarından kabul edilmektedir. Kadının aile içerisinde üstlendiği bu vazifesinden dolayı, maddi bir karşılık görmesi, aynı zamanda aile işlerinde sorumluluğun kadının sırtında olduğunu göstermekte; aile içerisinde kadının önemine de işaret etmektedir. Bu bağlamda Sosyal Devlet modelinde kadın, kapitalistliberal modeldeki gibi ne çalışan ve üreten bir makine, ne ikinci sınıf bir işçi veya kendisinden yararlanılan bir metadır
Bilakis kadın, ailenin temel taşı, insanı yetiştiren kutsal bir varlık, toplumu oluşturan en önemli iki unsurdan bir tanesidir. Dolayısıyla, aile içerisinde çocukları yetiştirmekle mükellef olan kadının, bir de onların masraflarını nasıl karşılayacağını düşünmesi doğru değildir.
Yalnız bu gün değil aynı zamanda geleceğimiz olan ailenin teşviki ve desteklenmesi için: Milli Devletin Sosyal Devlet karakterli projeleri, doğum yapan her anneye, ortalama bir memur maaşı kadar doğum ikramiyesi sağlamaktadır. Çocukların okul öncesi dönem masrafları için ülkemiz şartlarında kademeli olarak 15.000 YTL devlet yardımı verilecek; eğitim dönemi masrafları ise, devlet bursları ile karşılanacaktır. Devletin bu karşılıksız yardımları, kadının, çocukların ve ailenin geçiminde maddi imkânları düşünmeden hareket etmesine yardımcı olacaktır.
Aile içi şiddet son dönemde yoğunlaşan bir gündem maddesidir. Bu konuda Sayın Baş şunları söylemektedir: Aile içi şiddetin olmaması için, devletin, bireylerin eğitimine destek vermesinin yanı sıra; aile içinde olabilecek şiddete karşı ağır cezalarla donanmış her türlü yasal düzenlemeleri yapması gerekmektedir. Kadının aile içerisinde eşi ve çocuklarıyla hayatını mutluluk içinde devam ettirmesinin sebebi, elbette birbirlerine duydukları sevgi ve saygı olmalıdır. Ancak maddi imkânsızlıklardan veya cehaletten dolayı kadının, aile içinde şiddet görmesine rağmen sesini çıkartmaması diye bir şey olamaz. Dolayısıyla devlet, ev hanımlarına verilen maaş, işsizlik maaşı ve diğer sosyal güvenceler ile başta kadın olmak üzere tüm ihtiyaç sahiplerinin ve tüm vatandaşlarının asgari geçimi için gerekli olan geliri temin etmekle mükelleftir.
Özet olarak Sosyal Devlet/Milli Devlet Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası, milletin huzuru için, güçlü devlet, güçlü ordu, sağlam aile yapısından yanadır ve çözümün adresidir.
Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi
İcmal Dergisi