Devlet olmak ve devlet olarak kalabilmek herkesin kârı değildir. Devlet olabilmek için de, devlet kalabilmek için de önce millete sahip olmak gerekir. Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasi bakımdan teşkilâtlanmış bir milletin oluşturduğu tüzel bir varlıktır. Devletin bekası için, devletin milletine, milletin de devletine karşı görev ve sorumlulukları vardır. Bu böyle geldiği için binlerce yıldan beri yaşayan bir devlet olduk. Koca bir çınar olduk.
Ne yazık ki bugün ulu çınara kurt düştü. Çınarın içi oyuluyor, altı boşaltılmaya çalışılıyor. Haşmetiyle rahmete vesile olan, koyu gölgesinde hoşluk olan, gövdesine güvenle sırtımızı dayadığımız çınarın bekası tehlikededir. Devlet çınarımız zarar gördüğü zaman, milletin her bir ferdi bu zarardan beri kalmayacaktır.
Iraka bakalım. Irak kan gölü, Irak rantın çarkında insanların öğütüldüğü bir can pazarı konumuna geldi. Devlet iradesi olmazsa olacağı da budur zaten. 10 bin km öteden yani Atlantik ötesinden gelip Irakta hâkim güç olan ABD iradesinden de bundan başkasını beklemek zaten saflık olacaktır.
Irakta yaşananlar büyük bir ibret vesikası. İngiltere'de yayınlanan The Independent gazetesi, ABD yönetiminin de müdahil olduğu Iraktaki petrol yasasını yazdı. Irak'ta hazırlanan petrol yasa tasarısı, BP, Exxon ve Shell gibi batılı dev şirketlere 30 yıl süreyle petrolü çıkarma ve ilk aşamada gelirin yüzde 75'ini alma hakkını veriyor. Dünyanın 3. büyük petrol rezervlerine sahip Irak'taki petrol sahaları böylece Irak ulusunun değil, ABD ve İngilterenin kasasına akacak. Irakta Kürt, Sünni, Şii diye millet parçalara bölünürken, aslan payını işgalciler götürecek; hem de planlı programlı. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney 1999'da Amerikan enerji şirketi Halliburton'un başkanıyken 2010 yılı itibarıyla dünya, mevcut üretime ek olarak günde 50 milyon varil daha petrole ihtiyaç duyacak sözlerini sarf ettikten sonra şöyle devam etmişti Dünya petrollerinin üçte ikisinin bulunduğu ve maliyetin en düşük olduğu Ortadoğu, ganimetin yattığı yerdir. Bu sözler herhalde yaşanan gelişmelere ışık tutacaktır.
Ülkemizde ki tablo bundan farklı değil. Irakta savaş zemininde yapılanlar bizim ülkemizde AB süreci zemininde gerçekleştiriliyor. Bunlar azınlıkların tanımını değiştirmek adı altında, insan hakları adı altında yapılmaya çalışılıyor. Ulus devleti ortadan kaldırmak adına fakat sözde başka bir ulus devletin temelini atmak adına yapılıyor. Merhum Atatürk döneminde çıkartılan Köy Kanunu ile ne topraklarımız, ne de madenlerimiz yabancılara satılamıyordu. Ama 2003te AKP iktidarın yaptığı değişiklikle artık Anadolu toprağı, Türkün coğrafyası talan edilme noktasına geldi. 56 tane yabancı firma, Anadolumuzdaki yeraltı kaynaklarımızı ele geçirmekle meşgul. Coğrafyamızı talan eden bu şirketler gizli saklı değil. Mustafa Çınkı beyin Rand Lordları adlı kitabında bütün detayları ile verdiği bilgiler gelinen vahim tabloyu gözler önüne seriyor. Rio Tinto adlı İngiliz şirketi, Anglo Amerikan adlı ABD şirketi, Cominco (Kanada şirketi), El Dorado Gold (ABD şirketi), Krupp (Alman şirketi), Omganın (İsviçre şirketi), Anatolia maden şirketi, Anatolia Mineral Şirketi bunların belli başlıları. Iraktaki petrol yasası ile bizdeki yabancılara toprak satışını legal hale getiren yasa arasında amaç benzerlikleri vardır.
Milletin barış ve huzuru için önce bir ve beraber olmak lazım. Devletle milleti nasıl barıştırırız; askerle sivil, nasıl bir bütünün parçası olur. Bunun yolunu bulmamız gerekir. Bu gün yapılması gereken budur. Yoksa kalkıp batan geminin mallarından ben de kendi payıma düşeni alayım dersen, bunu sana da yedirmezler. Senin de kursağında kalır. Çünkü sen bu senaryo da sadece bir oyuncusun. Oyunda sana verilen sadece küçük bir rolden ibaret.
Hz. Peygamber, Hz. Süleyman devrinde cereyan eden bir olayı şöyle anlatmıştır: İki kadının birer oğlu vardı. Birisini kurt alıp götürdü. Bunun üzerine her iki kadın birbirine "seninkini götürdü" dedi; sonuçta, her ikisi meselenin çözümü için Hz. Dâvud'a başvurdular. Hz. Dâvud, büyük kadının lehine hüküm verince, küçük kadın memnun olmadı ve ihtilaflı meseleyi bir kere de Hz. Dâvud'un oğlu Hz. Süleyman'a arz etmek için huzura çıktılar. Hz. Süleyman: "Bana bir bıçak getirin ki çocuğu ikiye bölüp aralarında taksim edeyim", deyince, küçük kadın dehşete kapılıp, "aman yapma, Allah sana merhamet etsin, çocuk onundur" dedi. Bunun üzerine Hz. Süleyman sağ kalan çocuğu küçük kadına verdi (Buhârî, Sahih, IV, 136, 137).
Esas olan çocuğun yani evladın sağ olmasıdır, annenin evladı üzerinde hak iddiası ondan sonra gelir. Çocuğu ikiye bölmek ne ise, vatanı bölmek de odur. Çocuk da, vatan da bölünerek yaşayamaz. Bugün milletimizin mensupları arasına senin benim fitnesine odun taşınmaktadır. Hatta hak adına imkânlar sağlanmakta, bu sana aittir, mücadelende arkandayız denmektedir. Bütün parçalara ayrılınca da Irakta olduğu gibi, işgal altındaki ülkelerde olduğu gibi topraklarımız ayağımızın altından kayıp gidecektir.
Gelin, Bir olalım, iri olalım, diri olalım.