TV. dizilerinde, gösterime giren sinema filmlerinde yoğun olarak işlenen temalarla Türk aile yaşam tarzı tahrip edilmeye uzun zamandan beri devam ediliyor. Özellikle son dönemde aile yapısının temellerini tahrip etmeye gelmiştir. Sıra, aile yapımızın ortadan kaldırılmasındadır. Bizim inancımız, töremiz gereği Türk aile yapısında Müslüman bir kız, gayrimüslim bir erkekle evlenemez. Yani Türk modeli bir aile yapısında kız çocukların gayrimüslim erkeklerle evlenmesi yasaktır. Yüzyıllardan beri bu böyle yaşana gelmiştir.
Toplumu şekillendiren annedir:
"Cennet, annelerin ayakları altındadır" ve yuvayı kuran dişi kuş olması misali anne aile yuvasının temelidir. Yavrusunu eğiten o şefkatli yürekler, aynı zamanda toplumun da mimarıdır. O ilk mürebbiyedir. Milletin geleceği annelerin elindedir. O halde bir toplumun geleceğini şekillendirmenin en pratik yolu, anneleri şekillendirmekten geçer.
Bundandır ki, Vatikan'ın talimatı gereği Müslüman kızların gayrimüslim erkeklerle evlenmesi son dönemde teşvik edilmektedir. Uzun zamandan beri bir Vatikan projesi olan dinlerarası diyalog çalışmaları ile peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa' sız bir din anlayışını dikte etmeye çalışanlar İslam?ın içini boşaltarak bu sonuca ulaşmak istiyorlardı. Hedef ılımlı İslam?dı. Hoşgörü adı altında tepkisizliği şiar edinen ?Ilımlı İslam?, küresel güçlerle ?uyumlu İslam? temini için hedefine toplumun dinamiklerini koymuştu. Maksat, İslam ile şekillenmiş aile yapımızı, toplum yapımızı dinamitlemek idi. Yani milletimizi millet olmaktan çıkartmak.
Tanzimat?la başlayan süreç adım adım ağlarını ördü:
Gelelim yapılan çalışmalara; ılımlı, uyumlu İslam derken bunun toplumsal yansımaları yaşanmaya başlandı. Türkiye gibi İslam ülkesinde, TV kanallarındaki sinemalarını, dizi filmlerini şöyle bir gözünüzün önünden geçirin. Göreceksiniz ki, aile hayatımızda ki oranı neredeyse yüzde sıfır mesabesinde olan gayrimüslim bir kadının, Türk aile hayatına sokulmaya çalışıldığını göreceksiniz. Artık senaryo Türklere mi ait yoksa yabancılara ayırt edilememektedir. İşin daha fenası, son dönemde Müslüman kızın gayrimüslimle gayri meşru ilişkileri ve evlilikleri el birliği halinde gündem edilmektedir. Bunlar gündem edilirken izleyiciyi etki altına almak, duygu sömürüsü yapmak için her türlü argüman kullanılmaktadır. Yeri geldiğinde bir manzara, bir müzik, bir duygusal ilişki; yeri geldiğinde porno devreye konmaktadır. İşin acı tarafı son yıllarda bu tahribat bizzat devlet imkânları kullanılarak yapılmaktadır.
Yabancıların damat edildiği TV dizileri, yüreğine soracak kadar ileri giden sinema ve bunların dizi film haline getirilişi, sanal minarelerin Newyork?a kadar taşınması, bir Almanın bir Türkle yaptığı çılgın düğün derken proje sürat perdesini aşmış oluyor. ?Almanya?ya hoşgeldiniz! diye başlanan proje yolculuğu, ben kimim ve neyim; Alman mı, Türk mü; benim vatanım neresi? aşamasına getirilmiştir. Bizzat Kültür Bakanlığının çevirdiği sinema filmleriyle insan psikolojisinin bütün unsurlarını kullanarak aile yapısıyla savaş ilan edilmiş durumdadır. Bu töre sanki sevenleri ayırıyor, zaten Tanzimat'tan beri dini eğitimden, İslam'ın ruhundan mahrum bırakılan zihinler bulandırılıyor. ?Dini bütünlüğümüzün milli bütünlüğümüzün teminatı? olduğunu idrak edemeyecek noktaya getiriliyor.
Oluşturulan duygu seliyle ?bu gelenek de nereden çıktı? dedirtecek çalışmalar yapılmaktadır. Kuralların değil de duyguların hâkim olduğu topluluklarda hukuktan bahsedilemez. Hukukun olmadığı yerde ise, hakkaniyet yoktur; var olan, hak gaspıdır. Bir başka ifade ile şeker hastasının canı şeker istediği için, istediği kadar şeker mi tüketecek! Eğer haddinden fazla şeker alırsa, bir seviyeden sonra şeker komasına girecek, hayati tehlike ile karşı karşıya kalınacaktır.
Bu noktaya nasıl gelinmiştir? İnsanımız dinimiz İslam'ın özünden uzak tutulmuş, bunun yanında geriye kalan iman hassasiyetini de devre dışı bırakmak ve insanımızı teslim almak için dinlerarası diyalog, medeniyetler ittifakı, ılımlı İslam gündeme taşınmıştır. Bu anlamda konunun hem dini hem de siyasi ayağının eş zamanlı olarak dizayn edildiğine tarih şahitlik etmiştir. Bu kuralın ihlali aile yapısını bozmak için bir altın vuruş anlamına gelmektedir.
İşte konunun dini açıdan dönüşüme tabi tutuluşu:
Ağustos 1999 tarihinde Papa John Paul?un, ?Hıristiyan erkekler Müslüman kızlarla evlenebilmeli? talimatının ardından, bağlantıların çorap söküğü gibi devreye girdiğini görüyoruz. Zamanın devlet bakanı Mehmet Aydın, Samanyolundaki bir TV programında ?Hıristiyan erkekler Müslüman kızlarla evlenebilmeli aksi halde Avrupa birliğine giremeyiz? dedikten sonra kendi duruşuna göre asıl sorumluyu ilan ediyor. ?Mümtehine Suresinin 10. ayeti buna engel teşkil ediyor? diyor ?gerekli çalışmalar yapılmalı ve Mümtehine engeli kaldırılmalı? diyor. Yani (haşa) Kuran engeli kaldırılmalı diyor ve bir cephe açıyor.
Ardından Dinlerarası diyalogcu, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı?nın organizatörlüğünde yapılan Harran toplantılarına şahit oluyoruz. 11 Nisan 2000 cumartesi tarihli Zaman Gazetesinde de duyurulan Haham, papaz ve müftünün eşlik ettiği, Müslüman bir kadınla, Hıristiyan bir erkeğin düğünü ülkemiz kamuoyuna duyurulur. Bu konu çevrilen filmlerle, sanatsal etkinliklerle, cemaat çalışmalarıyla bir yaşam şekli haline getirilmeye çalışılır. Yapılan tamamen bir deccaliyettir. Hak görüntüsü altında, batılın topluma enjekte edilme etkinlikleridir.
Konunun bir diğer ayağı, işte siyasi ve bürokratik yönü:
Başbakanlıktan yayınlanan "Medeniyetler İttifakı Ulusal Planı" genelgesiyle milletimiz için tarihi bir dönüşümün başlangıcı ilan edilir. Tarih, 12 Nisan 2008 cumartesidir. Resmî Gazetenin 26845 nolu sayısında yayınlanır. Burada Diyanetten sorumlu Devlet Bakanlığı başta olmak üzere Kültür Bakanlığı ve neredeyse bütün bakanlıklara görev verilir. Her bir bakanlığın icraatinin ortak bir yönü vardır. Toplumun yapısı dönüştürmek ve değiştirmek, yani bizi biz olmaktan çıkartmak. Zaten Tanzimat'tan beri kimlik bunalımı yaşayan milletimiz her geçen gün köklerinden de uzaklaştırılacaktır.
Genelge ile bakanlıklara yol haritası verilerek ittifak adı altında inancımızı, kültürümüzü, milli duruşumuzu sulandırmak adına, ılımlı İslam bir başka ifade ile ılımlı ve uyumlu Türk kimliği ortaya konmaktadır. Toplumsal korunma duvarı tahrip edilen her ne kadar aile gibi görülse de, asıl maksat ailenin koruması altında bulundurulan bireylerdir. Yani bizzat milletin kendisidir. Tahrip edilmeye çalışılan dini kurallar, gelenek ve görenekler gibi görülse de, asıl tahrip edilen bu ölçüyle hayatını disiplin altına alan insandır ve millettir.
Türk milletine biçilen Endülüs Emevilerinin kaftanıdır:
Tarih büyük bir laboratuvardır. Bu laboratuvarda yaptığımız araştırmalar bizlere ciddi ufuklar açmaktadır. Bizzat devlet eliyle inanç yapısı tahrip edilen ve milletinde bu tahribata göz yumduğu bir medeniyet, Endülüs Emevi devletidir. Çok ilginçtir Avrupa ile içiçe olan ve temaslarını da sıkılaştıran Endülüs devleti uyum adına Avrupalıların hayatıyla hayatlarını uyumlu hale getirmeye başladıklarında acı son da başlamış olur.
Tarihte dinlerarası diyalogun en yoğun yaşandığı ülke İspanya (Endülüs) dır. Endülüs (Güney İspanya) de hüküm süren İslam medeniyeti 700 lü yıllarda kurulmuş ve büyüyerek tam sekiz asır devam etmiştir. Batılılar da gelip burada ilim tahsil etmiştir. Üstelik batılı, Endülüs?ün etkisi altında kalarak Reform ve Rönesans?ı gerçekleştirmiştir. Ancak son dönemlerinde haçlının oyununa gelen Endülüslü Müslümanlar, Hıristiyan ve Yahudilerin başlattıkları dinlerarası diyalog çalışmasına uymuşlardır. İslam?ın yasaklamasına rağmen, dinin itikadı esaslarından taviz vererek bugünkü ifade ile ılımlı İslam?ı hâkim kılarak gayri Müslümlere kız verme noktasına bile geldiler. Gafletin arttığı bir zaman diliminde ise Hıristiyan ordularının ansızın saldırıları sonucunda, hem canlarını, hem mallarını, hem de vatanlarını kaybetmişlerdir. Endülüs?te taş üstünde taş bırakılmamıştır; bütün ilmi eserler yakılmış, Kurtuba nehrine atılan kitap küllerinden dolayı, nehir aylarca adeta ağlarcasına mürekkep renginde akmıştır. İşte dinlerarası diyalogun, medeniyetler ittifakının tarih aynasındaki emsali Endülüs?te yaşanan akıbettir.
Şimdi bütün bu yaşananları bir kez daha düşünelim ve karar verelim. Tavrımızı, duruşumuzu ortaya koyalım. Artık, vakit geçten de geçtir.
İcmal
Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi