Dünya sahnesindeki gelişmeler endişe verici bir hal almış durumda. Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışma, İsrail'in Gazze'ye yönelik durdurulamayan soykırım girişimi, Yemen ve Etiyopya'da devam eden çatışmalar ve genel olarak artan global gerilim, dünya barışı için ciddi tehditler oluşturuyor. Bu durum, "Üçüncü Dünya Savaşı" ihtimalini canlandırıyor. Ancak, bu tür bir savaşın yıkıcı sonuçları, insanlık için geri dönüşü mümkün olmayan bir felaket olacaktır. Modern savaş teknolojilerinin, nükleer silahların ve diğer yıkıcı araçların varlığı, olası bir küresel çatışmanın sonuçlarını daha da vahim hale getirecektir. Öyle ki olası bir savaş insanlığı teknoloji öncesi çağa götürecektir. Nitekim Çin'in güvercinlerden oluşan bir haberci ordusu yetiştirdiği iddiaları da bunu desteklemektedir.
Bu nedenle, barışın korunması ve savaşın önlenmesi için uluslararası toplumun proaktif ve barışçıl çözümlere odaklanması gerekiyor. Bu bağlamda, dünya liderlerinin ve uluslararası kuruluşların, gerilimi azaltıcı ve diyalogu teşvik edici adımlar atması, savaşın sebeplerini ortadan kaldırmak için kritik öneme sahiptir. Yeni bir dünya savaşının önlenmesi, sadece devletlerin değil, tüm insanlığın ortak sorumluluğudur. Dünya tarihinde, özellikle Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Adalet Divanı gibi kurumlar uluslararası barış ve güvenliğin korunması amacıyla kurulmuştur. Ancak, bu kurumların etkinliği ve kararlarının uygulanması günümüzde tartışma konusudur.
Uluslararası Adalet Divanı'nın İsrail'e yönelik olarak Refah'taki askeri operasyonları "derhal durdurması" yönünde aldığı tedbir kararına rağmen İsrail'in saldırılarına devam etmesi, dünya barışı adına ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Uluslararası hukukun ihlali, bölgesel istikrarsızlığı da arttırmaktadır. İsrail Başbakanı Netanyahu, insanlık ile dalga geçercesine, Refah mülteci kampındaki saldırıyı "trajik bir hata" olarak nitelendirmiştir. Bütün bu yaşananlara karşı ABD’nin Netanyahu'yu onur konuğu olarak ülkesine davet etmesi dünyanın yaşadığı kritik dönemeci göstermektedir. Netice olarak bireysel ve toplumsal sahada adaletin yok sayıldığı bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Türkiye'nin yakın tarihinde, Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğindeki Millî Mücadele ile kazanılan bağımsızlık ve egemenlik sürdürülebilir olmalıdır. Nitekim İkinci Dünya Savaşı yıllarında tarafsız kalmayı başaran Türkiye, bu sayede savaşın yıkıcı etkilerinden uzak durmayı başarmıştır. Bu, Türkiye'nin dış politikasında önemli bir başarı olarak görülür. Günümüzde ise, devletlerin ve toplumların karşılaştığı zorluklar farklı boyutlar kazanmıştır. Ekonomik sıkıntılar, güvenlik sorunları ve uluslararası ilişkilerdeki gerilimler, her ülkenin kendi içinde çözmesi gereken meseleler haline gelmiştir. Türkiye'nin ekonomik olarak güçlenmesi, savunma sanayiinin geliştirilmesi ve uluslararası arenada kendi adına etkin bir rol oynaması, bu zorlukların üstesinden gelmek için atılması gereken önemli adımlardır. Ülkemizde bir an evvel, ekonomik kalkınmayı teşvik edecek politikaların uygulanması, eğitim ve teknoloji alanlarında yatırımların artırılması ve savunma sanayiinin yerli ve milli imkanlarla güçlendirilmesi gerekmektedir.
Devleti güçlü kılmak, vatandaşın alım gücünü artırmak, enflasyonla mücadele etmek için çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Maalesef ülkemiz ekonomik bağlamda sürekli fakirleşmekte ve dışa bağımlılığı artmaktadır. Öncelikle ekonomik olarak bireyden devlete kadar güçlü olmak zorundadır. Bunun için Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza ait olan Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Milli Devlet modeli acilen uygulanmalıdır. Milli Ekonomi Modeli, tüketim eksenli bir yaklaşımla, vatandaşların yaşanabilir bir hayata sahip olmalarını hedefler.
1. Tüketim eksenli olan bu modelde alım gücünü artırmak için, asgari ücret artırılmalı ve ihtiyaç sahiplerine maddi destek sağlanmalıdır. Ev hanımlarına, engellilere ve çocuklara maaş verilmesi, sosyal devlet anlayışının bir gereğidir.
2. Bu modelde tüketiciye doğrudan gelir sağlanarak iç talebin artırılması amaçlanır. Buna paralel üretim teşvik edilmiş olur. Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanması, istihdamın artmasına ve emme basma tulumba misali ekonominin büyümesine katkıda bulunacaktır.
3. Türkiye'nin yeraltı zenginlikleri ve imkanları, Milli Ekonomi Modeli ile değerlendirildiğinde, ülkenin kalkınmasına büyük katkı sağlayacaktır. Ekonomik büyüme, ülkenin güçlenmesine ve yeni markaların ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Bu modelin başarıyla uygulanması, Milli Savunma Sanayii ve teknolojik ilerlemelerle ülkenin kendi güvenliğini sağlamasına olanak tanıyacaktır.
Milli Ekonomi Modeli, Bağımsız Türkiye Partisi'nin ekonomik programının bir parçası olarak sunulmuştur ve bu modelin uygulanmasıyla aynı zamanda ülkemizin ekonomik bağımsızlığı hedeflenmektedir.