Bölgemizde yaşanan gelişmeleri doğru okumak için Büyük Ortadoğu Projesinin sürekli olarak hatırda tutulması gerekir. Zamanın ABD Beyaz Saray sözcüsü Rice tarafından yapılan açıklamada 22 İslam ülkesinin milletiyle ve sınırlarıyla değiştirileceği açıklanmıştı. Yaşananların gerçek yüzü budur. Ne büyük tezattır ki, hedef ülkelerin içerisinde ülkemiz olmasına rağmen bizzat yöneticilerimiz bu projenin eş başkanlığına soyunmuşlardır. AKP hükümetlerinin yaptığı maalesef bu projeye hizmet etmekten öteye geçememiştir. BOP eş başkanlığı artık bir hükümet politikası haline gelmiştir. Dışişleri bakanı büyük bir gayretle çalışıyor. Daha düne kadar dost ve kardeş olan Esat bir anda düşman kabul edildi. Suriye ve Esat yönetimi ile düne kadar yağlı ballı olan, Sayın Erdoğan ve AKP hükümeti bir anda sırt dönmüştür. Hükümet, komşularla sıfır sorunlu bir dış politika diye yola çıktı. Gelinen noktada komşularla sorunlar her geçen gün artmaktadır. Suriye ile savaşma noktasına gelinmiştir. AKP hükümeti "Sabrımız taştı" şeklinde beyanatlar vermektedir. Ülkemize NATO adına kurulacak olan füze kalkanıyla birlikte İran'la olsun Rusya'yla olsun gittikçe ivmesi artan bir gerilim söz konusudur.
Arap ülkelerinde yaşanan sözde ?Arap baharı harekâtı? da BOP kapsamında değerlendirilmelidir. Ülkemiz 300 milyon dolar Libya'ya yardım kararı almıştır. Bunun 100 milyon doları nakit olarak muhalif isyancılara gönderilmiştir. Hem de dünya kamuoyunun gözleri önünde. Dış işleri bakanın Eş başkanlık sıfatı ile Fransa'da yapılan, Libya?daki muhaliflere destek toplantısına katılmıştır. Diğer bölge ülkelerindeki gelişmelerde de aktif olarak devrededir. Kendi içinde sorunlarla boğuşan Türkiye'nin bölgemizde Amerikan jandarmalığına soyunması hangi akıl ve izanla tarif edilebilir.
AKP hükümeti ülkemizi tamamen batının saflarına çekmiştir. Komşularımız ve İslam ülkeleri ile karşı karşıya gelinmiştir. Fakat ne yapılırsa yapılsın, batıyı ikna etmek mümkün olmayacaktır. 50 yıldan beri AB kapısında bekletilen ülkemizden taviz üstüne taviz alınmaktadır. Batının gözü topraklarımızdadır. Hedef Türk milletinin asimile edilmesidir. Maalesef çok ama çok mesafe kat etmişlerdir. Bugün ülkemizde en çok vizyon sahibi bir lider şahsiyete ihtiyaç duyulmaktadır. 80 li yıllardan beri Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı tespitleri yaşanan hadiseler ve tarih hep haklı çıkartmıştır. Sayın Baş, söz konusu füze rampaları için, savunma değil saldırı füzeleri demişti. Füzelerin asıl maksadının İsrail?İ koruma amaçlı olduğunu belirtmişlerdi. 90 lı yılların başında, ABD Irak'a ilk çıkartma yaptığında "bunların hedefi Türkiye" demişti. Sayın Baş, Her fırsatta ABD'nin bölgedeki bir hedefinin de Türkiye ile İran'ı savaştırmak olduğunu ifade etmektedir.
NATO şemsiyesi adı altında ABD'nin işgale dönük projeleri teker teker devreye konmaktadır. Türkiye ise bu yolla ABD'nin ulusal politikalarının taşeronu haline getirilmektedir. Türkiye'ye füze kalkanı yerleştirildiği zaman bizzat ülkemiz kalkanın kendisi olacaktır. Füze kalkanının komutası ABD'nin elinde olacaktır. Kalkan aynı zamanda hedef demektir. İlk vurulacak hedef burasıdır. Kalkanla birlikte Türkiye her an bir savaşın içine girme tehlikesi ile karşı karşıyadır. 1914 te Birinci dünya savaşına Osmanlı'nın girmesi Türk bayrağı taşıyan iki Alman gemisi ile başlamıştır. Bu bir emrivaki olmuştu. Maalesef tarihten gereken ders alınmamaktadır. Bugün de füze kalkanı adı altında bir emrivaki ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Füze kalkanı neyi korumak adına kurulmaktadır. Burada korunacak olan İsrail'dir. Üstelik yüksek miktar masraflar Türkiye'ye yüklenmiştir. Dikkat edecek olursak topluma dönük hazmettirme manevralarının arttığı görülecektir. Hükümet tarafından İsrail?e kafa tutuluyor. İsrail cumhurbaşkanına "One minute" diyen Sayın Erdoğan, o günden bu güne kadar ne askeri, ne siyasi, ne de ekonomik hiçbir yaptırım uygulamamıştır. İsrail?in güvenliğini temin edecek füze kalkanını halkın gözünden saklamak için yine yeni bir tiyatro sahnelenmektedir. Basınıyla, yayınıyla, bütün kaleleriyle İsrail' e karşı geliştirilen söylem gündem edilerek halkımız uyutulmaya çalışılmaktadır.
Burada anlatmak istediğimiz, Esat'ı savunmak değil, bir bataklığa Türkiye'nin düşmesinin engellenmesidir. Bölgemizde uygulanan işgal hareketine ortak olmamaktır. Ülkemizin başına çorap örülmesinin önüne geçmektir. Bumerang etkisi yapacak olan yanlış hareketi milletimize anlatmaktır.
Opr. Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi