İslam alemi üzerinde oynanan oyunların, haddi hesabı yok. Bugün yaşadıklarımızın tarihi temellerine indiğimiz zaman hesapların kökenini öğrenme ve çözüm fırsatını da yakalamış oluruz.
Kerbela, yüzlerce yıldan beri İslam aleminin kanayan bir yarasıdır. Üstelik bu hadiseden alınacak çok dersler vardır.
Kerbela'nın verdiği mesaj, yaşadığımız sorunların da çözümünü içinde barındırmaktadır. Gereken dersler alınmadığı takdirde hayatımız sorunlar yumağı içinde geçecektir. Zalime teslim olunmuş mazlum bir hayat söz konusu olacaktır. Bugün İslam aleminin yaşadığı hayat da bu değil mi?
Sen Kerbela?yı görmezden geleceksin!
Sen zalim ve mazlumu bir kefeye koyacaksın!
Sen hak ve batılı birbirine karıştıracaksın!
Sen Ehli Beyt-i anlamayacaksın!
Yanlış o kadar yaygın ki?
Sonra da huzur ve mutluluktan bahsedeceksin. Bunlar mümkün değildir.
Kerbela'da yaşanan tamamen bir hak ve batıl mücadelesidir. Hakkı temsil eden Hz. Hüseyin'dir. İmam Hüseyin hak için bile bile şehit olmuştur. Mesajını asırlara yüklemiştir. Öyle dolu bir mesaj ki, Muharrem ayı geldiğinde canları ve cananları ağlatan bir mesaj olmuştur Kerbela.
Maalesef İslam alemi Şii - Sünni adı altında kamplara bölünmüştür. Sünni'si de Şii'si de cahil bırakılmaya çalışılmıştır.
Bugüne kadar hiç de hak etmedikleri halde Şiiler hakkındaki yalan yanlış iddialar zihinleri bulandırmıştır. Bu yetmezmiş gibi şimdi de İslam alemi çapında bir Sünni Şii çatışması tezgahlanmaktadır. Suriye aleyhinde İran aleyhinde menfi kampanyalar sürdürülmektedir. Güya Müslümanların arasını bulmak isteyen ama esas olarak Müslümanın malında, canında, namusunda gözü olan ehl-i salib işin başında bulunuyor. Üstelik Atlantik ötesinden gelenlerin Irak?ta yaptıkları mezalim gözümüzün önündeyken böyle bir yaklaşım sergilenebiliyor. Bu saptırmayı cehalet ile açıklamak zor belki de imkânsızdır. Bu olsa olsa gaflet belki de bir ihanettir.
Türk milleti İslam'ı Ehli Beyt eliyle öğrenmiştir. En çok kullandığımız isimler Ali, Hasan, Hüseyin, Fatma, Zeynep. Bunlar hep Ehli Beyt isimleri. Şii'sinde de bu isimler var, Sünni'sinde de. Bizim milletimiz Ehli Beyt'in nefesiyle hayat bulmuştur. Sen kalkacaksın bu necip milleti haçlının safında Müslüman?a karşı savaşta kullanacaksın. Allah adamın belasını verir. Bu dünyada da rezil olursun, ahirette de rüsva olursun.
Peki, bize düşen görev nedir?
Bize düşen görev din kardeşlerimizin arasını bulmaktır. Emperyalist güçlerin maşası olmak hiç değil.
Hüseyni duruş, Ehli Beyt-i sevmektir, onun yolunda olmaktır.
Hüseyni duruş, çokluk ile hakkı karıştırmak değildir.
Hüseyni duruş, gücün önünde eğilmek hiç değildir.
Hüseyni duruş, dünyalık adına az pahaya dini satmak değildir.
Hüseyni duruş, Allah?a kâmil manada kul olmanın hesabını yapmaktır.
Hüseyni duruş, Mahkemeyi Kübra?nın hesabını yapmaktır.
Kerbela penceresinden bakarak hayatımızı ve memadımızı yeniden değerlendirmemiz gerekiyor.
Dünya ve ahret saadetine ulaşmanın yegâne yolu da budur.
Opr. Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi