Amerikanın Irak’ı işgaliyle psikolojik savaş bir kez daha gün ışığına çıkmış oldu. Tarihi kayıtlara da baktığımız zaman ilk savaş tekniği kitabında, Çinli komutan Sun Tzu düşmanın psikolojisini çökertilmesinin çok önemli olduğunu yazmaktadır. İçinde yaşadığımız iletişim çağı “psikolojik savaşlar çağı olarak da adlandırılmaktadır. Harp sahası insanların zihni ve gönlü olan psikolojik savaşta iletişim ile bu etkileşim de daha rahat olmaktadır.
Tarihi süreç içerisinde psikolojik savaş hem sıcak hem de soğuk savaş dönemlerinde sürekli başvurulan bir yol olmuştur. 1991 yılında Körfez savaşı ilk kez televizyon kullanılarak naklen yayınlandı. Irak halkını katleden, mimari yapıları tahrip eden bombalama manzaraları savaşın psikolojik etkilerini bütün dünyaya taşımış oluyordu.
Yıl 2003 Amerika yeniden Irak’a saldırmış ve bu defa istediği görüntülerini en ince ayrıntısına kadar yayınlayarak psikolojik savaşına devam etmiştir. Bu bir anlamda dünyaya göz dağı vermek, sıra sana da gelebilir mesajını vermekti. ABD her türlü basın yayın organını kullanarak kendi işine geldiği gibi haberleri hem rakiplerine hem de taraftarlarına takdim etmektedir.
Demokrasi adına Irak’ı işgal ettiğini söyleyen ABD kendi ülkesine medya yasağı uygulayarak, Irak’taki basın mensuplarını taciz ederek, karşısındaki yayın organlarını tehdit ve bombalama ile susturarak psikolojik savaşım vermiştir. Soğuk savaştaki bir başka psikolojik savaş unsuru yalan, iftira ve dedikodu şeklinde kendini göstermektedir. Yıpratılmak istenen kritik şahsiyetler hakkındaki bu girişim çokça başvurulan yollardan bir tanesidir. Bu metodun daha etkili olması için toplumun belli kesimlerinde gerek asıl, gerekse para ile taşeron görevliler devreye konarak söylentilere toplumda yaygınlık kazandırılır. Yaşadığımız 3. Kasım milletvekili seçimlerinde uzman toplum mühendislerinin de devreye girmesiyle psikolojik savaş bütün boyutları ile ülkemizde tezgaha konmuştur. Seçime giren partilerin bazılarına basın yayın kör ve sağır olarak davranmıştır. Burada üzücü olan adaleti temin etmekle görevli olan sorumluların bütün olan bitenlere seyirci olarak kalmasıdır.
Teknoloji ne kadar ileri giderse gitsin, daha da önemlisi insan unsurudur. Çünkü teknolojinin ürünlerine de yön verecek olan yine insandır. İnsanın yönlendirmesi ile o teknoloji ürünleri sonuç verirler. O halde insanı etkilemek psikolojisini istenen noktaya taşımak çok önemlidir. Psikolojik savaşta rakibe korku, ümitsizlik, bedbinlik verme gayesinin yanında kendi taraftarlarına da moral, motivasyon ve cesaret vermek vardır. Dünyanın yaşadığı tabloda insanlığın adalet, can emniyeti, mal emniyeti, namus emniyeti, din ve vicdan emniyeti, vatan emniyeti kalmadı. Artık global güçler gayelerine ulaşabilmek için masum insanların katledilmesi dahil, her türlü girişimi mubah kabul etmektedir. Hollywood’un renk ve ses cümbüşü oluşturduğu sanal gerçeklikle insanların zihninde ve gönlündeki algılamaların önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
Her şeyin başı insan. Psikolojik savaşa muhatap olan da; onu tesirsiz kılacak olanda. Milli ve dini ölçüleri sarsılmış insan kitleleri, psikolojik savaşın asıl muhataplarıdır. İşte bu bağlamda dinlerarası diyalog çalışmalarının altını çizmek gerekmektedir. Bu çalışmalarla İslam’ın itikat esasları sulandırılmakta, dini esaslardan köken alan milli kültürümüzün de altı boşaltılmaktadır. Bunun neticesi ayaklarımız altındaki vatan topraklarının bir halı gibi kayıp gitmesi olacaktır. Burada oyun içinde oyun oynanarak, dini bilgiler hakkında yeterli bilgilenmemiş kurumların hassasiyetleri kullanılarak gri ortam oluşturulmakta, tabiri caizse “mal” götürülmektedir. Oysa milli bünyemizi zayıflatan her unsur gibi dinlerarası diyalog çalışmaları da bu konuda hassasiyet sahibi uzmanlar dinlenerek kötü gidişe son verilmelidir.
Ortadoğu’nun batılı devletler tarafından göze kestirilmesi ve Afganistan’dan başlayan, Irak’la devam eden ve yakın gelecekte diğer Ortadoğu devletlerini de içine alacak olan işgal hareketlerine karşı ciddi manada hazırlık yapılması gerekmektedir. Ülkemizde bir Ortadoğu ülkesi olarak bu tehlikeye muhataptır. Belki bu gün açıktan bir askeri işgal harekatı olmayabilir, ancak ülkemiz üzerinde psikolojik savaş bütün şiddetiyle devam etmektedir. Bu savaşın etkilerinin ortadan kaldırılması ve korunmanın sağlanması için gereken tedbirler vakit geçirmeden alınmalıdır. Psikolojik savaşın aktif piyonları milli benlikten, güzel ahlaktan uzaklaştırılmış insanlar arasından seçilmektedir. O halde psikolojik savaşı kazanabilmek için fertlerin iradeleri sağlam, inançlı, kararlı ve bilinçli olmalıdır. Öncelikle insanımız milli ve dini ölçülerle tezyin edilmelidir. Vatan sevgisinin imandan geldiği; yaratılanı sevmenin Yaratandan ötürü olması gerektiği kültürü insanımızda yeniden yeşertilmelidir. İnsanımız bencillik girdabından kurtarılıp bir diğerini kendi çıkarına tercih edebilme erdemine ulaştırılmadır.