Gıda enflasyonu hükümeti fena halde etkiledi. Enflasyon karşısında milletimizin tavrını bilmeyen yoktur. Zamlar karşısında “ver ver daha da ver” modunda olmuştur. Bu tavrın nedenini sorduğumuzdaise benzin mi pahallandı olsun, “ben hep 50 TL verip alıyorum, beni etkilemez” mantığında olmuştur. Fakat bu defa pabuç pahalı. Önceleri kilo ile aldığı meyve ve sebzeleri tane ile almaya başlayan sevgili halkımızın paraları kurşun gibi cebini delmeye başladı. Artık satın alamama, onun zihnini kurcalıyor. Sayın hükümet miting meydanlarında domates, patlıcan, soğan, patates, sivri biberdeki pahalılığı, kurşun parası ile mukayese yapmaya kalktı ama halkı ikna edemediler. Sağır sultan bile biliyor ki, bunlar farklı kalemler, biri diğeri ile mukayese edilemez. Daha dün stokçuluktan bahsedenler aracıların zam sebebi olduğunu söyleyenlerin bugün ağız değiştirmesi dikkatlerden kaçmıyor.
…
Panikle hareket eden hükümet çözüm getireceğim derken işi daha da içinden çıkılmaz hale getirdi.
Tanzim satış merkezleri ile sorunu çözmeye kalktı. Şimdilerde İstanbul'da 50 noktada, Ankara'da 30'dan fazla noktada açılan bu seyyar merkezlerde kota uygulanmaya başladı. Yani meyve olsun sebze paranız da olsa istediğiniz kadar alamazsınız. O kadar kuyruk bekleyeceksiniz ve alabileceğiniz miktar 2 kilo ile sınırlı. Daha çok 2. Dünya Savaşı yıllarından hatırladığımız karne dönemine tekrar mı döndük diye aklımıza gelmiyor değil. Ben de çocukluk yıllarında uzun akaryakıt ve tüpgaz kuyruklarını hatırlarım. Bu kuyruklar işte o günleri çağrıştırıyor. Halkımızın reva görüldüğü kuyruklar ekonominin pamuk ipliğine bağlı olduğunu da göstermektedir.
1930 yıllarından beri halkın ihtiyacı olan gıda maddelerini ve hazır giyim ihtiyacını uygun koşullarda karşılayan kuruluşlar tek tek bitirildi. Sümer'in, şekerin bitirilişine son yıllarda hepimiz şahit olduk. Bu konuda o kadar çok söylenecek söz var ki! Devletin elindeki kamu iktisadi teşekküllerini (KİT) yok pahasına adeta peşkeş çekenler bunlar değil mi? KİT'lerin kasasındaki paralar, cihaz parkı bir tarafa arsaları üzerinde ciddi rant oyunlarını bilmeyenimiz yoktur.
…
Sorunlar sadece bununla sınırlı değil, milletin cebindeki para da suyunu çekmiş vaziyette.
İŞKUR verilerine göre son bir yılda işsizliğin % 54 arttığını biliyor musunuz? Üstelik bu oran içinde kayıt dışı işsizler yer almıyor. Özet olarak hükümet ekonomiyi yönetemiyor.
Daha önce yazdık ve konuştuk, batı tarım ve hayvancılık için devlet desteği verirken on yılı aşkın AK Parti hükümeti döneminde tarım ve hayvancılık neredeyse bitme noktasına gelmiştir. Çok detaya gerek yok, bir tek tohum örneği yeter. Tohum da açık veya gizli tamamen yabancılara muhtaç hale gelinmiştir. Yerli tohum kullanmak neredeyse suç kabul edilmektedir ve bitirilme noktasına getirilmiştir.
Bakınız ülkemizde ilk tarım kredi kooperatifini kuran Atatürk'tür. Aynı zamanda Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu ve Tarım Kredi Kooperatifleri Kanununu da Atatürk çıkartmıştır. Prof. Dr. Haydar Baş hocamız tarım ve hayvancılığın stratejik olduğunu uzun yıllardan beri ifade etmekte ve Milli Ekonomi Modelinde geniş olarak yer vermiştir. Atatürk'ü yok saymak mümkün değildir. Bugüne kadar onun politikalarına karşı çıkanlar dönüp dolaşıp onun dediklerini yapmak zorunda kalıyorlar. BTP Genel Başkanı Sayın Haydar Baş Bey, Atatürk'ten özür dilemedikçe kurtuluş mümkün değil demektedir.
Bir adım daha atalım.
Hoş Geldin Atatürk eseriyle gerçek Atatürk'ü günümüze taşıyan, milletle buluşturan Haydar Baş hocadır. Yıllardan beri tarım ve hayvancılık konusunu gündeme getiren Haydar hocadır. Sadece sorunları ön görmüyor, çözümleri de önceden ortaya koyan Haydar hocadır.
O halde Haydar Baş hocadan da özür dilemedikçe ve destek vermedikçe kurtuluşumuz mümkün değildir.