AB sürecinde batı çok açık konuşmaktadır. Tavır ve davranışları kendi adına tutarlıdır. Sürecin sonu, batı için meçhul değildir. Batı AB süreci ile tarihi amacına ulaşmanın hesabı içindedir. Üstelik duruşundan taviz vermemektedir. Bunu bir örnek ile ifade edecek olursak; ABnin isteklerinden bir tanesi Güney Kıbrıs Rum Devletinin Türkiye tarafından tanınmasıdır. Kıbrıs Rum kesiminin daha önceden ABye üye olarak alınması, zaten bu talebin AB açısından altyapısını hazırlamak içindi. AB, madem birliğe girmek istiyorsun, o halde birlik üyesi olan Rum Devletini tanıyacaksın, yani KKTCyi red edeceksin, Türk askerini Kıbrısta işgalci kabul edeceksin demektedir. AB, ayak oyunları ile ülkemizi ve milletimizi parçalamanın hesabı ve çabası içindedir. Bu ayan beyan ortadadır.
Başbakan Erdoğan batının istekleri karşısında dik duramamakta, günü kurtarmanın hesabını yapmaktadır. İstenen tavizleri zamana yaymanın hesabı içindedir. Bugüne kadar AKPnin ortaya koyduğu tavır ver-kurtul cinsinden olmuştur. AB süreci, bir anlaşma sürecinden ziyade bir teslimiyet süreci olmuştur. Gelinen noktada AB şimdi yeni dayatmalarının hesabı içindedir. Verilen tavizler yeni tavizlerin kapısını açmaktadır. Ta ki Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ulusal yapısı ve Türkiyenin coğrafyası elimizden çıkıncaya kadar, bu dayatma devam edecektir. Hükümet derhal AB sevdasından vazgeçmelidir. Bu süreçte çıkar Türkiyenin değil, Avrupanın olmaktadır.
AKP bütün bu gelişmelere sessiz kalarak hatta bu sürece çanak tutarak milletimizin değil Avrupanın yanında yer almaktadır. Kaybeden taraf Türk milleti, kazanan taraf Avrupalılar olmaktadır; kaybeden taraf tevhid, kazanan taraf teslis olmaktadır; kaybeden Türk işçisi, çiftçisi, esnafı, sanayicisi, askeri, sivili hâsılı bütün milletimiz olmaktadır. Şu unutulmamalıdır ki, bu kadar kaybın karşısında AKP de hesap veremeyecektir.
İşte tam bu noktada yiğidin hakkını vermek zaruret olmaktadır. BTP kurulduğu ilk günden beri Türkiyenin çözümünün Avrupa ile de Amerika ile de olmayacağını ifade etmektedir. Gelişen hadiseler, Prof. Dr. Haydar Baş beyi teyit etmiştir. Sayın Başın onlarca yıldan beri altını çizdiği tehdit ve tehlikeler artık yaşanır hale gelmiştir. Hatta bütün ülke gündemini işgal etmiş durumdadır; artık cümle âlem tarafından görülmektedir. Hatta dün ABci olan siyasi partiler bile bu gün AB karşıtı söylemler konusunda yarışmaktadır.
Şimdi gelelim bu badireden nasıl kurtulacağımıza. Sivil toplum örgütlerinden, ilim ve akademi çevrelerinden, milli olan özellikle yerel basın ve yayın kuruluşlarından beklenen yalnız karanlığa küfretmeleri değil, aydınlığa kavuşmak için bir mum yakmalarıdır; çözümü, çözümü gerçekleştirecek lideri göstermeleridir. Aranan lider Prof. Dr. Haydar Baş beydir ve bu milletin yetiştirdiği tarihi bir şahsiyettir. Türk milletini, geçmişini, kültürünü çok iyi tanımaktadır. Aynı zamanda batıyı ve dünyayı da çok iyi bilmektedir. Bu sorunların çözümü Prof. Dr. Haydar Baş beyin eliyle, BTPnin milli ekonomi modeliyle, sosyal devlet anlayışı ile mümkün olacaktır.