Yıllardan beri ülkemizde 26 Ağustos- 30 Ağustos günleri ‘Zafer Haftası’ olarak kutlanmaktadır. Zafer Haftasının ruhuyla Türk milletinin tarih ruhu birebir örtüşmektedir. Zafer haftasının ruhunu anlamak Türk Milletinin tarihini anlamakla eşdeğerdir. Bu haftanın ruhu ve taşıdığı mesajları doğrultusunda milletimizin bütün fertleri eğitilmeli ve şuurlandırılmalıdır.
Malazgirt Zaferiyle Anadolu topraklarını yurt edinen Türk milleti varlığını, verdiği mücadeleler ile bugünlere taşımıştır. Elbette ki bu günlere geliş kolay olmamıştır. Yaşadığımız bölge üzerinde özellikle batılı devletlerin gözünün oluşu, coğrafyamızı hassaslaştırmıştır.
26 Ağustos 1071 tarihindeki Sultan Alparslan’ın komutasındaki Malazgirt Zaferiyle Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. Türklerin Anadolu’ya girişleri ile birlikte Batılı devletler, Türkleri Anadolu’dan çıkartmak, geldikleri topraklara yeniden göndermek için çalışmalar başlatmışlardır. Şark meselesi olarak tarihe mal olan batılı hareket, zaman zaman askeri girişimlere de başvurmuştur. O günden bu güne 18 defa yapılan Haçlı seferlerinin arkasındaki nükte, Türkleri Anadolu topraklarından atma seferberliğidir. Bu seferler her defasında Türk Milleti tarafından püskürtülmüş ve ehli salip ciddi kayıplara uğratılmıştır. Fakat topraklarımız üzerinde gözleri olanlar ne pahasına olursa olsun, bu sevdalarından vaz geçmemişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında vatanımız işgal edilmişti. Osmanlı paramparça edilmiş; elimizde kalan bir avuç Anadolu toprağı da düşman çizmesi altında inim inim inliyordu. Sevr anlaşması ile kuzeyimiz, güneyimiz; doğumuz, batımız paylaşılmıştı. Yani batının Şark projesi, fiili olarak tezgâhlanmıştı. İşte o tarih itibarıyla büyük Türk milleti sinesinden çıkarttığı ulu önder Mustafa Kemal Atatürk komutasında, kurtuluş mücadelesi vermiştir. 30 Ağustos 1922 tarihinde, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Büyük Taarruz” ile Anadolu’daki varlığımız yeniden perçinlenmiştir. Batılılar, askeri yollarla Türkleri Anadolu’dan atamayacaklarını anladıkları için, siyasi yolla Türkleri Anadolu topraklarından atma girişimi başlatmışlardır. İşte bu tarihten itibaren işgalin farklı bir veçhesiyle karşı karşıya kalınmıştır.
Bugün AB uyum yasaları kanunlaştırılarak, iç politikamız milli olmaktan uzaklaştırılmış; dış politikada ABD güdümlü politikalar hâkim olmuştur. AKP iktidarının çıkarttığı yabancılara toprak satışına müsaade eden yasa ile vatan topraklarının %10’u gerek satış yoluyla, gerekse kira yoluyla peşkeş çekilmiştir. Yerel yönetimler yasası ile ‘ulus devlet’ yapısından uzaklaşılmakta, Sevr’in hukuki alt yapısı hazırlanmaktadır.
Ekonomik olarak devlet adına alınan borçların faizi, toplanan vergilerle ödenemeyecek noktaya gelmiştir. Cari açık her geçen gün artmaktadır. Dinlerarası diyalog çalışmalarıyla milletimizin kültürü, inancı elinden alınmaktadır. Camiler kapatılırken, memleketimizin her yanında mantar gibi kilise evleri açılmaktadır. Kanuni engellere rağmen, Heybeliada ruhban okulu açılmaya çalışılmaktadır.
BOP projesiyle, bölgemiz işgal edilmiştir. İktidar ABD yi bölgeye çağırarak bu cürüme sebep olmuştur. Bu örnekleri arttırmamız mümkündür. Gelinen nokta, ülkemizde egemenlik askıya alınmıştır. Bu vahim koşullar altında elbette ki Türk milleti bağrından yeni bir lider çıkartmasını bilmiştir. Prof. Dr. Haydar Baş Bey, Kuvay-ı Milliye ruhuyla milletimizle buluşmaktadır. Milli duruşu ve bağımsızlığımızın yeniden tesisini esas alan Bağımsız Türkiye Partisi, milletimizle her geçen gün daha bütünleşmektedir. Bağımsızlığı karakter edinmiş milletimiz en kısa süre içerisinde esaret zincirinden kurtulacak ve milli duruşu şiar edinecektir. Tarihi zaferlerle dolu olan Türk Milletinin de ortaya koyacağı doğal tablo bu olacaktır.
Not: Bu makale Yeni Mesaj gazetesinde yayınlanmıştır.