Gelin canlar bir olalım
Münkire kılıç çalalım
Hüseyn'in kanın alalım
Tevekkeltü taalallah (P.S.A.)
Geçen akşam, Bağımsız Türkiye Partisi’nin bir toplantısına katıldım. Trabzon’un güzel bir otelinin güzel salonunda yüzlerce kişi bir araya gelmişti. Kadını, erkeği; yaşlısı, genci orada toplanmışlardı. Belli ki hepsinin yüreği, hepsinin ruhu birlik beraberliğe susamıştı.
10’dan fazla konuşmacı, ağız birliği etmişçesine ülkemizin birliğe beraberliğe gereksinimi olduğunu haykırarak dile getirdiler. Ağızlarına, yüreklerine sağlık. Öyle ya, maalesef ağzımızın tadını bozmaya çalışanlar var. Ulusumuzu sağa, sola; dinciye, dinsize hatta Alevi’ye, Sünni’ye bölerek aramıza nifak tohumları serpmeye çalışanlar var.
Bu toplum, 12 Eylül öncesinden gelen bu tür ayrıştırmalara tanıktır ve ulusumuza bu tür davranışlar yabancı değil. 11 Eylül 1980 günü, ülkemizin gençleri birbirini öldürecek biçimde kamplara bölünmüştü. Aynı gençlerin 13 Eylül günü okulun bahçesinde kol kola gezdiklerini izledim ve çok duygulandım.
Sevgili Genel Başkan Prof. Haydar Baş, o toplantıda gözaltından bir anısını dile getirdi. Gözaltına alınan sağcı, solcu gençlerin gözaltında kaldıkları sürede birbirlerine nasıl dostça davrandıklarını örnekleriyle anlattı. Kışkırtılan ve ayrıştırılan bu gençlerin birlik beraberliklerini bozan elbette ki dış güçler ve onların içteki maşalarıdır.
Toplantıdaki konuşmacılar, ulusumuzun birlik olması, beraber olması gerekir. Buna her zamankinden daha çok gereksinimimiz olduğunu yalın biçimde dile getirdiler. Birlik beraberliğin adresinin ise Atatürk olduğunu belirlediler.
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil (Y. E.)
Pir Sultan Abdal, birlikten söz etmiş ömrü boyunca. Birlik dostluktur, kardeşliktir. Birlik güçtür, kuvvettir. Ülkeyi yönetenler, güçlü olmalıdırlar. Ülkemizin geleceğini yabancılara ipotek etmemeliler. Bağımsız, onurlu bir ulusun varlığı için çalışmalıdırlar, demiş.
Gönül adamı, uzun soluklu Yunus Emre 800 yıl önce bugün için seslenmiş toplumumuza. Gönülleri yıkmamayı, kin nefret tohumları ekmemeyi sade Türkçesiyle dile getirmiş.
Yıllardır siyasetçilerin ayrılıkçı söylemlerinden bıktık, usandık. Ötekileştirmek ve toplumda düşmanca duygular oluşturmak bizleri rahatsız etmektedir. Hele kaba, ağza alınmayacak sözcükleri duydukça kendimden ve Türkiye’nin siyasi yapılanmasından utanıyorum.
Genel Başkan, aynı zamanda Din adamıdır, gönül adamıdır. Alan bilgisi oldukça fazladır. Kutsal Din Kitabımızı iyi tefsir eden bir kişiliktir. İslam dininde var olan sevgi ve hoşgörü, sevgili Genel Başkanda toplanmıştır. İnsanlara değer veriyor. “Yaradılanı severiz, Yaradandan ötürü” düsturunu kendisine sistem edinmiş. Doğal olarak etrafında olan yardımcıları ve diğer çalışanları da onun telkinleriyle insana değer veren, saygı duyan kimlik kazanmışlar.
Sevgili Prof. Haydar Baş diyor ki, “Ben, Sünni ile Alevi’yi barıştıracağım. Çünkü ikisi de Müslüman, ikisi de insandır.” Ne güzel bir duygu ne asil bir yaklaşım… Osmanlı topraklarında 1517’de Yavuz Sultan Selim ile başlayan bu ayırımcılık, ülkemizin insanlarını birbirine düşürmüştür. Kardeşi kardeşe kırdırmışlardır. Devletin yanında olduğu grup güçlü olduğu için diğerlerini ezmiştir. İşte onun için Pir Sultan Abdal, “Gelin canlar bir olalım,” diye seslenmektedir.
O akşam ki toplantıdan çıkarılan sonucu şöyle özetleyebilirim. Ülkemiz insanını sevelim. Bu insanlar arasında olumsuzluk yaratmayalım. Rehberimiz ve adresimiz Mustafa Kemal Atatürk olsun. Dinimizi siyasetten arındıralım. Dinde Alevi, Sünni ayırımı yapmayalım ve bu güzel topraklarda kardeşçe yaşayalım.
Bilmem siz ne dersiniz?
Ekrem Yazar
Kaynak: Yeni Mesaj Gazetesi