Üniversite sınav sonuçları açıklandı. Sıra geldi tercihlere. Yanlış anlamayın bu yazı bir tercih rehberi olmayacak. O konuda zaten çok fazla haber var basında. Bu yazı sadece bir uyarı, belki gözlem ve tecrübe paylaşımı diyelim.
Yıllar önce tanıdığım bir öğrenciden bahsetmek istiyorum sizlere. Sayısal şubede okuyan, oldukça başarılı ama aslında sosyal yönü de çok güçlü olan bir erkek öğrenciydi. Gitar çalmak gibi, okuldaki münazara yarışmalarında hep grup başkanı olup fikren dolu müthiş konuşmalar yapmak gibi öne çıkan yönleri vardı. Aslında sosyal alanda ilerlemek ve hukuk okumak isterken bir anda kendisini fen şubesinde buluverdi. Çünkü fiziği, matematiği bu kadar iyi olan bir öğrencinin fen şubesini tercih etmemesi düşünülemezdi(!)
Bütün öğretmenleri, özellikle de anne babası başta olmak üzere evde, okulda, dershanede maruz kaldığı baskılar sonucu zavallı çocuk mecburen fen alanına yöneldi. (O zamanlar sayısal sınıflara fen sınıfı deniliyordu.) Sonuçta zeki ve başarılı bir öğrenciydi ve liseden dereceyle mezun oldu ve sınavda da Türkiye genelinde çok iyi bir sıralamada yer aldı.
Şimdi sırasını tam hatırlamıyorum, yanlış söylemeyeyim. Bu arada söylemeyi unuttum. Bu öğrencinin annesi felsefe, babası da coğrafya öğretmeniydiler. Derken sıra geldi tercih yapmaya. Böyle güzel bir sonuç gelmiş, anne baba ayrı, okul idarecileri ayrı, dershane öğretmenleri ayrı markaja aldılar çocukcağızı. Tıp da tıp. Özellikle babası öyle bir baskı kurdu ki oğlu ağzını açıp bir şey diyemedi bile. Çünkü babası; başaramadığı, hep içinde ukde kalan en büyük hayalini oğlunun şahsında gerçekleştirmeyi kafasına koymuştu.
Neyse tercihler yapıldı, sonuçlar geldi ve ülkemizin en iyi tıp fakültelerinden birine yerleşen öğrencimiz kendisi dışında herkesin mutluluktan havalara uçtuğu bir ortamda okuluna uğurlandı. Bir süre hiç görüşmedik, haber de alamadım ama altı yıl sonra duydum ki mezun olduğu gün diplomasını alır almaz çerçeveletmiş ve götürüp babasına hediye etmiş, hatta evin salonuna duvara asmış. O yıl tekrar girdiği üniversite sınavlarında çok istediği hukuk fakültesini kazanmış. Birkaç yıldır da avukat olarak çalışıyor diye biliyorum.
Elbette ki bu anlattığım çok uç bir örnek. Çok nadir olur böyle olaylar. Gerçi uzun yıllar doktorluk ya da mühendislik yaptıktan sonra bırakıp müzisyen ya da yazar, aktris, yönetmen olan birçok ünlü var ülkemizde. Ancak bu imkana sahip olabilenler ya da bu cesareti gösterebilenler aslında çok çok az. Ama yapılan araştırmalar gösteriyor ki ülkemizde üniversite mezunlarının neredeyse %70'i mezun olduğu alandan farklı işlerde çalışıyorlar.
Kimi iş bulamadığı için, kimi yanlış meslek seçtiğini fark ettiği için, kimi de ilgi alanının ya da başarılı olabileceği sektörün çok başka olduğunu belki de acı bir tecrübeyle fark edip değişikliğe gitmek zorunda kaldığı için. Hepimiz rastlamışızdır kimya mühendisi olup otel işletmeciliği yapana, ya da biyolog olup halkla ilişkiler uzmanı olarak çalışana ya da halkla ilişkiler okuyup aşçı olana. Sebep her ne olursa olsun bu oran çok yüksek.
Aslında sorun belki de insanımızın kendisini tanıyacak fırsat bulamaması, ya da bu fırsatın kendisine sunulmaması. Çünkü baktığımızda eğitim sistemimizin belli başlı kalıplar içinde olduğunu, öğrenciyi zevk aldığı, kabiliyetinin olduğu alanlara yönlendirmekten çok uzak olduğunu görüyoruz. Üniversite sınavının kendisi bile aslında başlı başına bir engel bu anlamda. Tabi ekonomi de bunun önünde büyük bir dağ gibi beklemekte. İster istemez meslek seçerken size daha iyi bir yaşam sağlayacak, daha çok para kazanabileceğiniz, kolaylıkla iş bulabileceğiniz mesleklere yönelmeyi tercih ediyorsunuz. Bu aslında neredeyse bir mecburiyete dönüşmüş durumda ülkemiz şartlarında. Çünkü işsizlik de her geçen gün büyüyen bir sorun olarak duruyor önümüzde.
Halbuki meslek tercihi yaparken 'Benim neye becerim var? Ben bu hayatta ne yapmak istiyorum? Ya da hangi alanda çalışmak beni mutlu eder? Hangi alanda çalışırsam hem kendime, hem aileme, hem de ülkeme faydalı bir birey olabilirim?' diye sormak gerekir. Aslında bu soruyu çok daha küçük yaşlarda sormaya başlamak ve bütün eğitim hayatını ona göre yönlendirmek gerekir ki birçok gelişmiş ülkede durum bu.
Çoklu zeka kuramının eğitim sisteminin temel bakış açısını oluşturması ve bu bağlamda bir eğitim sistemi ile öğrencinin yolunu bulması sağlanmalı. Ancak o zaman mutlu bireyler yetiştirebilir, mutlu ve ülkesi için katma değer üreten insanlardan oluşan bir toplum elde edebiliriz. Her ne kadar eğitim sistemimiz henüz buna müsait olmasa da bir yerlerden başlamak lazım. Çünkü bu problem bireysel olmanın yanında toplumsal bir sorun da aynı zamanda. Çünkü iş ortamında mutlu olmayan, başarısız olan, yeterli geliri elde edemeyen insanlar bu sorunu aile ortamına da taşıyorlar ve mutsuz ve huzursuz ailelerden oluşan bir toplum haline geliyoruz.
İnsan ilişkilerinden tutun, yetiştirdiğimiz çocukları, aile içi şiddeti, boşanmaların artması gibi birçok konuyu etkileyen bir durum haline geliyor. İnanın abartmıyorum. Sonra insanlar ülkesine küsüyor, bu ülkede yaşamak istemiyoruz diyerek başka ülkelere taşınmanın yollarını aramaya başlıyorlar. Ülkenin geleceği için ne büyük bir kayıp bilemezsiniz.
İşte bu yüzden tercih yapacak sevgili gençler! Kendinizi belli bir alana mecbur hissetmeyin. Elbette ki büyüklerinizin fikrini alın, onlara danışın, tecrübelerinden faydalanın. Ama hayattan ne istediğinizi, ne beklediğinizi de sakın göz ardı etmeyin. Eğer bu yıl istediğiniz sonucu elde edemediyseniz de sakın üzülmeyin. Hayatınız boyunca pişman olacağınız bir mesleğe mecbur kalacağınıza bir yıl daha, daha bilinçli ve verimli çalışarak istediğiniz bölüme girmeyi tercih edin.
Naçizane bir tavsiye! (Çünkü ben sizleri böyle stresli, kararsız, umutsuz görünce çok üzülüyorum.)
Size şu mesleği seç, geleceğin mesleği, şu kadar çok para kazanırsın, şöyle zengin olursun diye bilmişlik taslayanlara da deyin ki; 'Sizin yüzünüzden şu anda böyle zor bir kararla karşı karşıyayım, büyük bir ikilem yaşıyorum. Çünkü siz eğer geleceğimiz için, sınavsız üniversite, adil gelir dağılımı, tam istihdam gibi projeleri olan, meslek seçerken geçim derdini tek kriter olarak almamız gerekmeyecek, mutlu olacağımız, zevkle yapacağımız mesleği seçmemize imkan tanıyacak Milli Ekonomi Modeli'ne ve sahibi Prof. Haydar Baş'a kulak verseydiniz ben şu an bu sıkıntıları çekmeyecektim, istediğim mesleği seçebilecek, geleceğe güvenle bakacaktım. Bana akıl vereceğinize önce kendinizi bir muhasebeye çekin!'
Ve son bir tavsiye:
Siz büyüklerinizin düştüğü hataya düşmeyin. Sizleri gerçekten seven ve düşünen Prof. Haydar Baş'a kulak verin. 'İnsan gönüldür, gönül' der o hep. Siz gönlünüzün sesini dinleyin ve gelecek tercihinizi öyle yapın, ama istediğiniz bölüm olmazsa da üzülmeyin, hiçbir tercih geri dönülemez, asla değiştirilemez değildir. Hepinize hakkınızda hayırlısını diliyorum...