Bir dönem otomotiv sektöründe yaşanan kredi çılgınlığı son dönemde konut sektöründe yaşanmaya başlandı.
Medyanın ana haber bültenlerinde tetiklediği halk, olmayan sermayesi ile ev alma sevdasına kapıldı.
Geçenlerde İstanbul da bir inşaat firmasının ofisini ziyaret eden arkadaşım anlatıyor. Henüz proje aşamasında olan evlerden insanlar beğeniyor. Orada tezgâhını kuran banka temsilcileri 100 milyarlık eve müşteri olan vatandaşa çeşitli oranlarda cazip kredi teklifleri sunuyorlar. İnsanımız bir an çevrenin ve duygularının esiri oluyor. Ağır borç yükü altında ev sahibi oluyor.
Bu gidişat milletimizi, özel sektörümüzü ve devletimizi doğrudan ilgilendiriyor. Olaya önce millet açısından bakarsak aylık % 1 gibi görünen kredinin bir aldatmaca olduğunu zaten satılan evlerin fiyatlarının konut maliyetlerinden değil bilakis spekülatif bir biçimde % 50 arttığını görüyoruz. Bu durumda vatandaş 100 milyar değerindeki bir evi 150 milyara almaktadır bu da vatandaşı fazladan 50 milyar borçlandırmaktadır.
Bu durum bazı riskleri beraberinde getirmektedir. Bankaların herhangi bir şekilde krediyi durdurmaları halinde fiyatlar eski seviyesine inecektir. Git gide durağan piyasada taksitleri ödeyememe riski vardır, bu durumda satılacak olan ev çok ucuza gittiği gibi vatandaş hem evden, hem ödediği paradan, hem de üzerine yıkılan borçla baş başa kalacaktır.
Olaya özel sektör acısından baktığımızda bankalar ve finans kurumları bu parayı öz kaynaklardan değil yurt dışından aldıkları sendıkasyon kredileriyle karşılamaktadır. Hazine Müsteşarlığı nın verilerine göre bankalar ve finans sektörünün 2001 de 12 milyar 786 milyon dolar olan dış borcu 2005 Haziran sonu itibariyle 26 milyar 582 milyon dolara yükselmiştir.
Özel sektör acısından taşınan riskler ise dışarıdan getirilen döviz iç piyasada TL cinsinden borç verilmektedir herhangi bir devalüasyondan banklalar ciddi bir çıkmaza girecektir.
Türkiye de oluşacak olası bir krizde borç taksitleri ödenemeyecek rehin olarak alınan ev satıldığında ise verilen krediyi karşılamayacaktır.
Olaya devlet acısından baktığımızda da şunu görüyoruz. Global ve küresel tefeciler devletle yaptıkları anlaşmalar gereği özel sektöre sendikasyon kredisi verirken TC devletini de kefil kabul ediyorlar dolayısıyla özel sektörün ayağının kayması zaten cari açık dış ticaret açığı ağır iç ve dış borç sarmalında olan devlete ciddi bir darbe etkisi yapacaktır.
Dikkat edilirse Türkiye üzerinde ekonomik, kültürel ve siyasi hesabı olanlar bir taşla birlikte devleti, özel sektörü ve milleti vurmaktadırlar.
Memura, esnafa ve tarım kesimine asgari ücretliye üç kuruş para aktarılacağı zaman aslan kesilen İMF bu duruma ses çıkartmıyor. İMF nin amacı zaten Türkiye nin ekonomik olarak kurtarılması değil bilakis içinden çıkılmayacak krizlere sürüklemektir.
İMF ve Dünya bankası gibi kuruluşlar önerdikleri sistemle devletimizi 400 milyar dolar ile dünyanın en borçlu ülkeleri arasına soktular. Şimdi yapılan hareket ise bu milleti kredi kartı, otomotiv kredisi ve konut kredisi ile şahsi borç batağına sürükleyip parça parça etmektir.
İnsanımız bir an önce kendi öz sermayesi ile ihtiyacını karşılayabileceği Milli Ekonomi Modelini istemektedir. Devleti Milleti MORTgage edecek modelleri değil.
ALAADDİN ÖZKAR