Önceki yazımda bir sağlık çalışanına teşekkür ederek yazıyı sonlandırmıştık. Biz teşekkür ederek ayrılırken, bazıları da şiddete başvurarak, muhatabını mağdur ediyor. Bize ne oldu da toplumsal şiddette ön saflarda yer aldık.
Şiddet, her bireyin karşı çıktığı bir eylem olmasına rağmen sıklıkla başvurulan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Kadına şiddet, sağlık çalışanına şiddet ve market çalışanına karşı uygulanan eylemler şiddet konusunda en ön sıralarda yer almaktadır. Gün geçmiyor ki, şiddete maruz kalmış kadın haberi almayalım. Gün geçmiyor ki sağlıkta şiddet yaşamayalım. Haberlere pek yansımasa da gün geçmiyor ki market çalışanlarına özellikle de kasiyerlere şiddet uygulanmasın. Şiddet konusunun boyutunu görmek için Google’ye şiddet yazın karşınıza neler çıkıyor. Gördüklerinize inanamazsınız!
Ben arama motoru Google’ye şiddet yazınca karşıma çıkan ilk dört haberi aktarıyorum.⁷
-Hamile hemşireye 4 kişinin saldırısı sonrası sağlıkta şiddet yeniden gündemde
- 2021’de 316 sağlık çalışanı şiddet kurbanı oldu
-Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şiddete uğrayan sağlıkçılar karşısında sessiz
- Hastanede şiddet virüsü: 316 sağlık çalışanı saldırıya uğradı
- Şiddet Sınır Tanımıyor: 4 Kişi Hamile Hemşirenin Karnını Tekmeledi
Biz hangi hedeflere doğru gitmekteyiz ki, hamile olan bir hemşireye şiddet uygulayabiliyoruz. Bize ne oluyor ki kız kardeşimiz konumundaki sağlık çalışanına el uzatıyoruz.
Biliyorsunuz ki Hemşire kız kardeş demektir. Farsça “beraber” kelimesi “hem” ve “süt” anlamındaki “şîr” birleşimi. Yani hemşire, aynı sütten emmiş iki kişidir.
Bir zamanlar “asker din düşmanıdır” diyenlere Prof. Dr. Haydar Baş hocamız, o asker benim evladım, senin kardeşin bizden biri diyerek en güzel cevabı vermişti. Aynı asker gibi Hemşire, doktor, tüm sağlık çalışanları, şiddete maruz kalmış market çalışanları; senin evladın, benim kardeşim, bir diğerimizin eşi ve en önemlisi bizden bir can. Normal bir İnsan kendi canına zarar verebilir mi?
Şimdide sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed sav Efendimizin şiddet konusundaki hadislerine bakalım.
Hz. Âişe’den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Ey Âişe! Allah, rıfk (nezaket ve yumuşaklık) sahibidir ve rıfktan hoşlanır. Sertlik, kabalık ve nezaket dışı diğer davranışlara vermediği ecri rıfk sayesinde verir.” (Müslim, Birr, 77)
Ebû Sırma’dan (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Kim zarar verirse Allah da ona zarar verir. Kim (insanlara) güçlük çıkarırsa, Allah da ona güçlük çıkarır.” (Ebû Dâvûd, Kadâ’ (Akdiye), 31)
Şimdide Prof. Dr. Güner Sönmez‘in şu tespitine bakalım:
“Çok değil 15 sene önce doktora gelenler hazırlık yapardı; yeni kıyafetlerini giyer, hatta giysi alırdı. Bırakın şiddeti, saygısızlık edeni görmedim. 75 yaşında saçı sakalı ağarmış insanlar bile hürmet ederdi doktora.
Ne olduysa sonradan oldu; virüsten daha çok mutasyon geçirdik.”
Kadına şiddet, sağlıkçıya şiddet, hep şiddet. Birisine nasılsın demeye çekinir olduk. Ne olduysa sonradan oldu. Biz böyle değildik.
Nasıl ki bir cinayette cesedin ortadan kaldırılmasıyla sorunlar çözülmüyorsa toplumsal şiddette de şikayetlerin geri alınmasıyla sorunlar bitmeyecektir. Biz bu sorunları çözmek için insan haklarına uygun çözüm önerileri bulmak zorundayız. Çok daha geç kalmadan bizi biz yapan Peygamber Efendimizin Veda Hutbesinde de gündem ettiği değerlere dönmek zorundayız. Mal emniyeti, namus emniyeti, can emniyeti, din emniyeti ve vatan emniyeti yeniden sağlanmalıdır. Bunları sağlamak için seferber olmalıyız.