Çalışmak bir bireyin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına yapmaya zorunlu olduğu şeylerdir.
Kişinin, kendinin ve bakımıyla mükellef olduğu ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak, yakın çevresine ve topluma yük olmamak için çalışması, inancımıza göre küçük günahlarının affına ve sevap kazanmasına vesile olur. Hal böyleyken ülkemizde her çalışan istediği çalışma ortamını bulamaz ve istediği rakamlarda maaş alabileceği bir iş sahibi olamaz. Bu kişiler arasında hemen her gün bir kaç tanesi ile muhatap olduğumuz kasiyerler ön sıralarda yer almaktadır.
Sosyal bilimlerde, ekonomik göstergelerde ve resmi verilerde genellikle “düşük vasıflı” veya “vasıfsız” olarak tanımlanan kasiyerler, mesleklerini icra ederlerken yıllardan beri en düşük ücretleri alarak, en zorlu çalışma şartlarında kendilerini buluyorlardır. Virüsle mücadelede en ön cephede mücadele eden” hekimler kadar kasiyerler de iki dakikada bir virüs ihtimaliyle burun buruna geldi. Onlar için korunma tedbirleri doktorlar ve sağlık çalışanları kadar sağlanmadı. Onlar virüs taşıma ihtimali olan her müşterisiyle yakın temas kurarak alış veriş yaptı. Mikrop fabrikası diyebileceğimiz elden ele dolaşan parayla sağlıklarını tehlikeye soktular. Bu yüzden ben onlara “Salgının kahramanları” sizlersiniz diyorum. Yakından tanıma imkanı bulduğum; İrem, Gamze, Işıl, Nevin, Seçil, Şeymanur... hanımlar ile Duran, Enes, Mahmut, Ali... beyler ve ismini sayamadığım binlercesi her türlü olumsuzluğa rağmen müşterilerine hep güler yüzlerini göstermişlerdir.
Mağazalarında yaşanan her olumsuzluğun hesabı hep onlardan sorulmuştur. Hiç suçları olmamasına rağmen en büyük suçlu onlardır. Hiç suçları olmamasına rağmen hep üstlerine şikayet edilen yine onlardır. Kapitalizmin dayattığı “Müşteriler her zaman haklıdır” kuralından dolayı seslerini de çıkaramazlar. Unutmayalım onlar da senin benim gibi birer insandır. Onlar; senin evladın benim kardeşim bir diğerimizin en yakındır. Her gün bir kaçıyla karşı karşıya geldiğimiz kasiyerler sizlerden biraz güler yüz hak ediyorlardır. Onlar rızıklarını kazanmak için yaptıkları mesainin asıl karşılığını alamasalar da ben inanıyorum ki ibadet olarak karşılığını alacaklardır.
Nitekim Sevgili Peygamber efendimiz, Hazret-i Muaz ile müsafeha edince buyurdu ki:
- Ya Muaz, ellerin nasırlaşmış.
– Evet ya Resulallah, kazma elimde toprakla meşgul oluyor ve bu sayede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum.
Fahr-i kâinat efendimiz, Hazret-i Muaz’ı öpüp buyurdu ki: - Bu eli Cehennem yakmaz. (Tibyan)
Bir başka hadisi şerifte;
Bir gün bir genç, sabah erkenden işine gidiyordu. Eshab-ı kiramdan bazıları, bunu uygun görmediler. Orada bulunan Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Öyle söylemeyiniz! Eğer kimseye muhtaç olmamak, ana babasını ve aile efradını muhtaç etmemek için işine gidiyorsa, her adımı ibadettir. Eğer kazanacağı para ile öğünmek, keyf sürmek niyetinde ise, şeytanla beraberdir.” (Taberani)
Onlar ailesine destek olmak, ihtiyaçlarını karşılamak için çalışırlarken birazcık hoşgörü, biraz saygı hak etmiyorlar mı! Onlardan en büyük sermayemiz esirgemeyelim...