Dönemin birinde bir vakitler Veli adında zengin mi zengin, sözü dinlenen, namuslu, imanlı Ağa varmış. Veli Ağa Hac ibadetini tekrar tekrar yapmış, dinine diyanetine fazlasıyla bağlı, seveni çok biriymiş.
Veli Ağa, ülkenin ileri gelenleri arasında, görüşlerine sık sık başvurulan ender insanlardan biriymiş. Yanında yüzlerce çalışanı varmış. Veli Ağa işlerinden arta kalan zamanını camide cemaatle geçirir, sohbetlere iştirak eder, darda kalanlara yardımlarda bulunurmuş.
Veli Ağa’nın ülkesinde halkın yaşam standardı günden güne zayıflamış. Halk mutfak ihtiyaçlarını dahi karşılamada zorlanmaya başlamış. Fakirlik iyiden iyiye hissedilmeye başlamış ve şehirde hırsızlar artmış. Halk isyan etmeye başlamış. Ağa’nın yanında çalışanlar dahi homurdanmaya, Ağaya baskı yapmaya başlamışlar.
Veli Ağa halkı yatıştırmaya çalışsa da bunda başarılı olamıyormuş. Oysa, dürüst, tekrar tekrar Hac’a gitmiş bir padişahları varmış. Halk nasıl olurda böyle bir padişaha isyan etmeyi düşünürler diye kızarmış.
Günler geçtikçe tartışmalar kızışmış, insanlar kutuplaşmaya başlamış. Artık iki insan bir araya gelse tartışmalar olur, kavgalar zorlukla önlenmeye başlanmış. Çok sevilen Veli Ağa artık istenmeyen adam olmuş.
Günlerden bir gün Veli Ağa bir rüya görür.
Rüyasında bir otobüse binmiş gidiyorlar. Arabanın sürücüsü şehrin müftüsü, yardımcısı ise Müftünün hanımıymış. Otobüs hareket ettikçe sallanmaya başlamış. Müftü araba kullanmayı bilmiyor sağa sola çarpıyormuş. Yolcular bağırmaya arabadan inmeye çalışmışlar. Can korkusuyla yolcular imdat çığlıkları atıyor, arabadan atlamaya çalışıyorlarmış. Veli Ağa artık can güvenliği olmadığını düşünmüş ve arabanın durdurulmasını müftüden istemiş. Ancak müftü arabayı durduramıyor, araba daha da hızlanıyormuş. Yolcuların vücutları sağa sola çarpmaktan yara ve berelerle dolmuş, yolculuk can pazarına dönüşmüş. Veli Ağa korkular içinde yolculuğa devam ediyormuş. Kan ter içinde kalmış. Çaresizlik içerisinde bağırıyormuş. Ağa’nın sesine uyanan Eşi Ayşe Hanım, kocasını uykudan uyandırmış. Ayşe Hanım’ın onu uyandırmasıyla, yaşadıklarının rüya olduğunu anlayan Veli Ağa, öyle çok sevinmiş ki; Onun bu halini kelimelerle anlatmak imkansızmış...
Veli Ağa, “Yarabbi, zatının azametine sultanlığının şanına layık hamd yalnız sana mahsustur. Yalnız senden yardım ister, sana yöneliriz. Senin yolundan bizleri ayırma!” diye dualar etmiş. Ayşe Hanımla rüya üzerine uzun uzun düşünmüşler, bir sonuca varamamışlar. Rüyayı Hocaya yorumlatmaya karar vermişler. Hoca rüyayı dinledikten sonra, benim kanımca size yol görünüyor. Artık siz başka bir şehre gitmelisiniz. Burada huzursuzluk daha da artacak demiş. Veli Ağa‘yı başka şehirde yaşamaya ikna etmiş.
Veli Ağa artık doğup büyüdüğü bu şehirden ayrılmaya karar vermiş. Neyi var neyi yok her şeyi satmış. Kalan bir kaç parça eşyasını toparlamaya başlamış. Veli Ağa eşyalar içerisinde bir poşete konmuş tohumları görünce duraksamış, gözleri dolmuş. Yıllar önce babası rahmetli olmadan ona bu tohumları vermiş, “Bir gün başın sıkışırsa bu tohumları eker onunla yaşamını sürdürürsün” diye nasihatler de bulunmuş. Veli Ağa göz yaşları içinde yıllar ne çabuk geçiyor, 20 yıl ne çabuk geçmiş diye düşünmeye başlamış.
Hazırlıklar bitmiş artık yeni şehre taşınmışlar. Bir süre ne iş yapalım diye düşünmüşler. Ama geldiği şehirdeki sıkıntılar burada daha fazla hissediliyor, halk işsizlikten kırılıyormuş. Pahalılık başını almış gidiyor, insanlar açlıkla sınanıyormuş. Bir türlü iş kurmayı becerememiş. Bir kaç deneme yapmış ancak başarılı olamamış. Günler, su gibi akıyor, hazıra dağ dayanmaz misali Ağa’nın sıkıntısı artıyormuş. Günler ilerledikçe Veli Ağa’nın parası bitmiş, yanında çalışanları ayrılmış gitmişler. Bu güne kadar çiftçilik dışında bir iş yapmayan, yokluk görmeyen Veli Ağa bir ekmeğe muhtaç olmuş. Artık ekmek alacak parası da kalmayan Veli Ağa, karnını doyurmak için hırsızlık yapmayı aklından geçirmiş.
Bir iki sefer ekmek çalmaya niyetlenmiş ancak cesaret edememiş. Başkada çaresi kalmamış, Ayşe Hanım hasta yatağında ondan yiyecek ekmek bekliyormuş. Cesaretini toplamış, korku içinde ekmeğe elini uzatmış, tam koşacağı sırada bir el onu yakalamış. Öksüz oğlan hırsızlığa çıksa, ay erkenden doğarmış...
Mahkeme kurulmuş Kadının huzuruna çıkartılmış. Kendini savunmayı bilmeyen Veli Ağa işlediği suçla birlikte mahkemeye hakaretten ömür boyu müebbet hapisle cezalandırılmış.
Çaresizlik içinde kalan Veli Ağa, “Beni Padişahımızla görüştürün, Padişahımız benim Hac arkadaşım, ona çok önemli bir bilgi vereceğim” demiş. Olur olmaz derken durum Padişaha bildirilmiş. Padişah, Veli Ağa’nın geçmişte çok hizmetleri oldu, onu son bir kez göreyim diye düşünmüş.
Günler sonra Veli Ağa Padişahın huzuruna çıkarılmış.
Padişah, “Neden çaldın. Çalmak suç değil mi? Bir de Hacı olacaksın” diye sormuş.
Veli Ağa:
! çaresizdim, yiyecek ekmeğim yok, eşim hasta ona ekmek götürmem lazım. Mecburiyetten bu işi yaptım. Beni affedin diye yalvarmaya başlamış.
Padişah:
Bre zındık sen bilmez misin? Peygamberimiz, “Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı muhakkak elini keserdim” buyurduğunu...
Askerlerine Veli Ağa’nın zindana atılmasını bir kaç güne kellesinin vurulmasını emretmiş.
Veli Ağa yalvarmanın fayda vermediğini, dürüstlüğün işe yaramadığını anlayınca bir şeytanlık düşünmüş.
Padişahım! bende çok değerli bir tohum var, onu ekince elma büyüklüğünde altın meyveler veriyor. Beni serbest bırakırsanız onu size veririm. Siz de bununla ülkemizdeki
sorunları giderirsiniz demiş.
Padişah, “Getir ek o zaman ne duruyorsun ”diye celallenmiş.
Veli Ağa:
“Ben ekince çıkmaz. Ben hırsızım, işlediğim suçtan kellem vurulacak, bu tohumları; hırsızlık yapmamış birin ekmesi lazım. Yoksa faydası olmaz, aksine daha çok zarar görürüz, çaresiz hastalıklar baş gösterir, bu tohumları ancak sizin gibi ömründe hırsızlık yapmamış bir Padişahın ekmesi lazım ” demiş.
Padişah duraksamış, biraz da korkmuş, ya yaptıkları ortaya çıkarsa diye. Hemen toparlanmış ve vezire tohumları ekmesini söylemiş.
Vezir, “Aman Padişahım! Ben ekme işlerinden anlamam, başkası eksin” diye olayı başka tarafa çevirmiş.
Hazırda bulunanlar tohumları bir türlü ekmeye yanaşmıyormuş. Teklif edilen herkes bir bahane buluyor, tohumlardan uzaklaşıyormuş.
Zorlukla yaşam mücadelesi veren vatandaşlar, bu durum karşısında iyiden iyiye isyan etmeye hazırlanırken Padişahın gür sesi yükselmiş.
“Bu sarayda bu tohumları ekecek kimse yok mu! diye üç kez sormuş. Kimse tohumları ekmeye yanaşmayınca Padişah bir daha seslenmiş.
“Bu tohumları ekmeyen her kişi bana bir kese altın versin! Hırsız Veli Ağa’ya verelim, aldığımız ders bize yeter” demiş.
Veli Ağa bir ekmek çaldı diye kellesinden olacakken, bir çuval dolusu altınla sarayda affedilmiş.
Başını iki elleri arasına alan Veli Ağa, Koskoca sarayda Tohumu ekecek dürüst bir adam bulamadım. Doğup büyüdüğüm topraklardaki insanlar ne de haklılarmış. Aaah! sahtekar hoca. Aaah! bana rüyayı yanlış yorumlamasa, sürücüyü değiştir deseydi ya. Bunların hiç biri gelmezdi başıma diye serzenişlerde bulunarak, “Bir musibet bin nasihatten iyidir” sözünü hatırlayıp yaptığı hataları düşünmüş. Bir muhasebe yapmış.
Artık Hacı Veli Ağa değil, Hırsız Veli Ağa olarak tanınır olmuş...