Adalet ile zulüm bir yerde durmaz. Bu iki kavram birbirlerinin zıddıdır. Hak ve hukukun etkin olduğu yerlerde zalimliklere yer verilmez. Adâlet, inancımızda genellikle “düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvaya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık” gibi anlamlarda kullanılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de, “Dünyada zulmeden her insan, şâyet yeryüzünde ne var ne yok bütünüyle kendisinin olsa, canını azaptan kurtarmak için hepsini kesinlikle fedâ eder” şeklinde insan oğlu uyarılmaktadır. Aynı ayetin devamında, “O gün azabı görünce korkudan dilleri tutulur ve için için büyük bir pişmanlık duyarlar. O gün insanların arasında tam bir adâletle hükmedilir ve kimseye en küçük bir haksızlık yapılmaz”. (Yunus 54) diye uyarılar yer almaktadır.
Allah’ın adaleti er yada geç ulaşır. Bu konuda İmamı Gazali’nin eserlerinde yer alan ibretlik bir kısayla devam edelim.
Hz. Musa (a.s) bir münacatında:
– Ey Rabbim! Bana, kullarına uyguladığın adaletini göster, diye dua etti. Allah’u Teala:
– Ey Musa! Sen atılgan, cesur ve aceleci birisin; sabretmeye gücün yetmez“ dedi. Musa (a.s):
– Senin özel yardımınla sabredebilirim, dedi. Allah (c.c):
– O zaman filan yerdeki çeşmenin yanına git, çeşmenin hizasında, orayı görebilecek bir yere gizlen; kudretime ve gabi ilmimde sırlarıma bak! diye buyurdu.
Musa (a.s) çeşmenin yakınlarındaki bir tepeciğe çıktı ve kendini gizleyerek çeşmede olacakları gözetlemeye başladı.
Biraz sonra çeşmeye bir atlı geldi. Adam atından indi, abdest aldı, suyunu içti. Kuşağına bağlı ve içinde bin dinar bulunan kesesini çözerek yan tarafına koydu. Namaz kıldı. Sonra, acele ile atına bindi; altın kesesini orada unutarak çekip gitti.
Atlıdan sonra çeşmeye küçük bir çocuk geldi; çeşmeden su içti, o esnada altın kesesini gördü, onu alarak gitti.
Çocuktan sonra çeşmeye ihtiyar ve kör olan bir adam geldi; su içti, abdest aldı ve namaz kıldı. O sırada atlı, altın kesesini düşürdüğünü anlayınca geri döndü. Çeşmenin yanında ihtiyar kör adamı görünce hemen yakasına yapışıp ona:
“Ben burada az önce bir para kesesi düşürdüm; kesemi bana ver! Çünkü buraya senden önce başka birisi gelmedi!” dedi. İhtiyar kör:
”Baksana ben yaşlı ve kör birisiyim! Nasıl olur da senin keseni görebilirim?” dedi. Atlı, yaşlı adamın sözüne inanmadı, kızdı; kılıcını çektiği gibi adamı orada öldürdü. Yaşlı adamın üzerinde kesesini aradı ama bulamadı. Atına binip tekrar yoluna koyuldu. Musa (a.s) o an daha fazla dayanamayarak:
“Ey Rabbim! Sabrım tükendi. Ben biliyorum ki sen en adilsin. Acaba bu gördüğüm şeylerin aslı nedir?” dedi. O esnada Cebrail (a.s) geldi ve şöyle dedi:
“Ey Musa! Allah (c.c) şöyle buyuruyor: ‘Ben senin bilmediklerini ve bütün gizlilikleri bilenim. Gördüklerine gelince:
– Keseyi alan küçük çocuk, hakkını ve kendisine ait olan malı aldı. Onun babası bu atlı adamın yanında ücretle çalışan bir işçiydi, ama parasını alamamış, alacakları birikmişti. İşte bu altınlar onun hakkıdır. Bu ihtiyar ise kör olmadan önce atlının babasını öldürmüştü. Bu da onu öldürerek (benim katımdaki) kısası uyguladı. Gördüğün gibi her hak sahibi hakkına kavuştu. Ey Musâ şimdi tövbe et çünkü benim adaletim işte bu kadar açıktır..”
İşte ilahi adalet böyle bir şeydir. Ne zaman ve nasıl geleceğini Yüce Allahtan başka hiç kimse bilemez. Yarına kalsa da sana kalmaz. Bu nedenle başına gelebilecek bir olayda neden ben deme ve isyana sürüklenmeden sabretmesini bil!
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediğini de:
Hak şerleri hayr eyler, Zan etme ki ğayr eyler, Ârif ânı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler, Neylerse güzel eyler…