Üç evreli bir alemde yaşıyoruz; doğumdan önce, doğumdan sonra ve ölümden sonraki yaşantımız şeklinde. Bu üç evre içerisinde birinci kısımda herhangi bir dahlimiz bulunmuyor. Sonraki evrede yani doğumdan sonraki dünya hayatı dediğimiz yaşam bizlerin ölümden sonraki sonsuz yaşantımızın da temelini oluşturuyor. Bu evrede biriktirdiklerimizle Rabbimizin vadettiği ya cennetini ya da cehennemini hak edeceğiz. Her şey dünyada yaptığımız amellere bağlı...
Sevgili peygamberimiz Hz Muhammed sav efendimiz, “Günde 18 defa ölümü düşünen şehitlerle haşrolur” diye buyurmaktadır.
Gelin hep birlikte mutlak sonumuz olan ölümü düşünelim. Şimdi çok sevdiğiniz bir yakınınızın hatta kendinizin öldüğünü düşünün!
Günden güne eriyerek yakınlarınızın ellerinizden kayıp gittiğinizi düşünün. Son anlarınızı, nasıl acılar çektiğinizi düşünün. Kendi ölümünüzü düşünmek size zor geliyorsa çok sevdiğiniz bir yakınınızın ölümünü düşünün. Ellerinizin altından kayıp giden yakınınızın morga konduğuna, orada bekletildiğine, gassal tarafından yıkandığına, kefenlendiğine, tekrar tabuta konulup musalla taşına konulduğuna, onun için cenaze namazı kılındığına şahit olun.
Yakınınızın eller üzerinde taşınarak mezarlığa getirildiğine ve sonunda kendisini bekleyen toprağa konulduğuna şahit olun. Onun üzerine topraklar atılıp mezarının kapatıldığına, onun için dualar edildiğine ve en sonunda siz mezarlıktan çıkıp eve gittiğiniz halde artık onun oradan çıkamadığına, geri dönemediğine şahit olduğunuzu düşünün. Unutmayın bunlar mutlaka sizin de başınıza gelecek. Açılan o çukura bir gün mutlaka sizde gireceksiniz. Zira Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz, “Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.”(7/A’raf,34. Ayet)
“Her nefis, ölümü tadacak, sonra döndürülüp bize getirileceksiniz.” (29/Ankebut,57) diye buyuruyor. Ayetlerle de sabit olan, düşünmesi bile bizlere zor gelen bu şeyleri bir gün mutlaka siz de bizde yaşayacağız. Bu düşünceyle hareket eden bir insanın yanında Arabaların, evlerin, malın, mülkün, şöhretin, servetin değeri olur mu? İşte bir hafta önce Hakk’a uğurladığımız sevgili Yusuf Kanlı kardeşimiz bu anlatılan istikamette bir yaşam sürmüştür. Onu anlatmaya çalışmak imkansız. Kelimeler yetersiz kalıyor onun için.
Yusuf Kanlı çocuklarını çok severdi. Herkes çocuklarını çok sever dersiniz ama yine onunki kadar sevemezsiniz. Çünkü Yusuf Kanlı herkesin çocuklarını kendi çocukları gibi görürdü. Bu yüzden 45 yıllık ömrünün büyük bölümünü gençlerin ve çocukların kazanılmasına adadı. Öğleye kadar tarlada, bahçede çalışır öğleden sonra “İcmal Gençlik Derneği’nde gençlerle bir araya gelir. İdeal insan modelini gençlere anlatırdı. Bu yüzden arkadaşları arasında Yusuf Başkan olarak sevilir ve sayılırdı.
Cömertti, kazancından çoğunluğunu çevresine ikram eder, hayır hasenat için kullanırdı. Ne yaparsam Rabbim benden razı olur diye düşünerek yaşardı. O, benim bu hayattan çok beklentim yok ahiretimi kazanayım yeter diyenlerin öncülerindendi.
O çok sevdiği çocukları İlknur, Hatice, Melek ve Zeynep’i bırakıp Rabbine gitti. Nice sultanlar, padişahlar ve dahi peygamberler bu dünyayı bırakıp gitmişlerdir. Rabbim Yusuf Başkan’nın geride bıraktıklarına sabırlar versin. O örnek bir hayat yaşadı. Biz şahidiz ki; kul Yusuf oldu gitti. Rabbine kavuştu
Onun yokluğuna alışmak bizler için çok zor. O şimdi başka boyutta yaşıyor artık. Belki de çok mutlu, Çünkü Yusuf Başkan çok sevdiği Atasına, Haydar Hocasına, Peygamberine kavuştu. Hakk’a yürüdü. O mutlu olduğu için mutlu olmalı, hayatına devam etmeli geride bıraktıkları, bir dost olarak da duada unutmamalı, unutturmamalıyız. Ve son bir not Şiirmatik İbrahim Gülbay Hocadan olsun:
Yusuf KANLI
Dostlarım der miyiz “Elest Bezmi’ndeki sözde eriz”
Evvela “Tövbeler” sonra ise “Zikirler” ederiz
Eskişehir’den Abdullah, Mehmet, Mustafa, İbrahim.
“Yusuf Kardeşimiz gitti bizler de gideriz” (27.3.2022 İbrahim GÜLBAY)
Her daim Hakk’a doğru yolcu olduğumuzun farkına varmamız umuduyla Yusuf Kanlı’ya Allah’tan rahmet ailesine ve sevenlerine başsağlığı dilerim.