Her kitap bir haritadır nereye gitmek istediğini sana gösterir, yol buldurur, iz sürdürür. Bu özelliğe sahip kitaplardan biri: Atatürk'ün bir zamanlar askeri okullarda okutulmasını istediği bir kitap vardı adı: "Beyaz Zambaklar Ülkesi". Bu kitap Atatürk'ün çok hoşuna gitmiştir. Bu kitapta Finlandiya'nın esaret içinde bataklıklar ülkesi olmaktan, özgür bir beyaz zambaklar ülkesine nasıl dönüştüğü anlatılır. Kitabın bas kahramanı Wilhelm Snelman; askeri gücü olmasa da kültürü ile var oluşunu sürdürecek bir Finlandiya düşünür. Bataklıkta beyaz zambaklar yetiştirerek diğer ülkelere ihraç eder ve ülke bir anda kalkınır. Şu an günümüzde dahi eğitim modeli tüm dünyaya örnektir.
Atatürk bu kitabı askeri okullarda okutulmasını neden istiyordu?
Çünkü bu kitapta belirtilen Finlandiya ülkesinin sisteminde eşitlik, fırsat eşitliği, hep birlikte paylaşarak büyüme ve gelişme vardır. Atatürk'ün başından beri topluma empoze ettiği şeyde bu değil miydi? Ülke içerisinde sadece belli bir rütbeye gelen, belli bir hanedana mensup olan kişilerin iyi standartlar çerçevesinde yaşamasını eğitim görmesini değil; toplumun tüm kesiminin yüksek hayat standardı çerçevesinde yaşamasını ve eğitim görmesini istemiştir.
Bunu isterken halkı ekonomik, coğrafi, kültürel olarak olumlu bir şekilde yapılandırılmış yerlere teşvik etmekten çok, ülkenin her yerini aynı ekonomik coğrafi ve kültürel boyuta getirerek her insanı kendi bulunduğu konumda yüksek hayat standardı ve eğitim kalitesiyle buluşturmayı hedef almıştır.
Düşünsenize bugün bizim toplum olarak metropol şehirlerine göç etmemizin sebebini. İstanbul’u ele alalım burada korkunç bir nüfus patlaması vardır. Peki, insanlar neden bu gibi şehirlerdir yaşama ihtiyacı duymaktadır? Türkiye'nin coğrafyasını göz önüne aldığımız zaman ülkemizin hangi bölgesi elverişsiz jeopolitik ve ekonomik yapıya sahip?
Türkiye de elverişsiz ne bir toprak ne de yaşanılması zor coğrafi bir bölge vardır. Ülke genelinde ki idarecilerin ülkenin genelini eşit imkanlar dahilinde geliştirmesi gerekirken belirli bölgelerde yaşam standardı ve ekonomik unsurlar bakımından geliştirilip insanları doğduğu topraklardan göç etmelerine sebep olan gelişmeler uygulanmaktadır. İnsanların göç etmelerine sebep olan itici ve çekici faktörleri belirleyen global güçlerdir. Halkın kendi toprakları bu güçler tarafından ekonomik ve coğrafi bakımdan yetersiz hale getirilir, bir yandan da yüksek hayat standardı ile kuşatılmış ekonomik, sosyal, kültürel ve coğrafi faktörlerle oluşan metropol şehirler oluşur. Böylelikle bu şehirlerde nüfus yoğunluğu sağlanır. Orada yaşayan insanlar ise hayat standardını sağlamak için global güçler tarafından sömürülür. Şu anda halkımızın büyük çoğunluğunun emeklerinin, zamanlarının ve hayatlarının sömürüldüğü gibi.
Kişi vardır deliyi adam eder, kişi vardır adamı deli eder. Bizim halimizde buna benzer. Bataklıklarla dolu bir ülke kendi imkanlarını iyileştirerek, geliştirerek dünyaya örnek olurken, taşı toprağı altın olan ülkemiz, geliştirilmesini ve güzelleştirilmesini bilmeyen İdareciler tarafından bataklığa dönüşme sürecinde.
Türkiye’mizin her bölgesi her şehri Finlandiya gibi örnek olabilecek ekonomim ve coğrafi özelliğe sahiptir. Yeter ki bu özelliğe dönüştürmesini bilelim.
Şunu iyi bilmek gerek güzelim coğrafyamızda çorak topraklar yoktur halkı bu koşullara iten çorak gönüller vardır.