"Ben Gazianteplileri gözlerinden nasıl öpmem ki! Onlar yalnız Gaziantep'i değil, Türkiye'yi de kurtardılar." (Mustafa Kemal Atatürk)
Mustafa Kemal Atatürk'ün bu sözleriyle anlam bulan Antep savunması; Antep halkının vatanı için, namusu için, dini için Fransızlara karşı verdiği şanlı mücadelenin adıdır.
Antep halkı, Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasının ardından önce İngiliz sonra da Fransız işgaline uğramıştır. Fransızlar, işgalin ilk günü Türk bayrağını indirme teşebbüsünde bulunmuş ve daha sonra annesinin peçesine el uzatan askerlere karşı gelen 12 yaşındaki Mehmet Kamil'i şehit etmişlerdir. Bunun üzerine halk ayaklanmış, tüm esnaf dükkanlarını kapatmış ve yaşananları protesto etmiştir.
Fransız komutanları olayın ardından şehit Kamil'in babasına kan parası olarak 200 altın teklif etseler de onurlu baba dimdik bir duruş göstererek, "Bunun hesabını milletim soracaktır" diyerek reddetmiştir.
Halkın tepkisinin artması üzerine çekinen ve ümidini Kilis'ten gelecek takviyeye bağlayan Fransızların son ümidi de Şahin Bey'in 400 kişilik neferiyle karşılaşmıştır.
Fırtınalı gecenin ardından sabah 12 kişi kalan çete geri çekilme teklifinde bulunsa da bunu kabul etmeyen Şahin Bey, tek başına tüm mermilerini harcadıktan sonra Elmalı Köprüsü'ne çıkmış "Dur!" diyerek memleket kadar büyük yumruğuyla Fransız askerlerine meydan okumuştur.
Nitekim; "Ben Antepliyim Şahin'im ağam /Mavzer omuzuma yük/Ben yumruklarımla dövüşeceğim/Yumruklarım memleket kadar büyük. /Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh /Bu kaçıncı ölüdür? /Bir türkü söylenir siperlerde her sabah /Vurun Antepliler namus günüdür!"
Mısraları bu cesur meydan okumayı anlatmaktadır.
Şahin Bey'in bu duruşundan sonra yanına yaklaşamayan Fransız askerleri uzaktan ateş ederek Şahin Bey'i vurmuş ardından da insanlığa sığmayacak davranışlarla süngülemişlerdir.
Şahin Bey orada şehadet şerbetini içmiştir. Fransızlar göklerde beyaz bayrak beklemiş ancak bu milleti yıldırmak ne mümkün! Antep halkı öyle bir ayağa kalmıştır ki beyaz bayrak beklentisine inat göklerde al bayrak dalgalanmıştır.
10 ay 9 gün süren mücadelenin sonucunda 6317 şehit verilerek 25 Aralık 1921'de Antep halkı bir destan yazmıştır.
Açlığa, sefalete ve mühimmat sıkıntısına rağmen yeri geldiğinde acı zerdali çekirdeğini öğütüp ekmek yapan Antep halkının bu zaferi azmin ve imanın zaferidir.
Bu direniş hem İslam hem de dünya tarihine örnek bir direniştir. Çünkü Müslüman Türk'e düşen görev vatanın her karış toprağına canı pahasına sahip çıkmak; istikbalinden, inancından, imanından asla taviz vermemektir. Müslüman Türk evladı dini ve milli değerlerinden güç alır.
Bu kutlu zaferin ardından 99 yıl geçti ancak görüyoruz ki hala dört bir yanımız alçaklarla çevrili. Bu milleti bir bütünken yenemeyeceğini anlayan düşmanlar, çareyi bizi birleştiren, bize güç veren dini ve milli değerlerimizi sömürüp bizi bölmekte arıyorlar.
İşte bugün bizim yapmamız gereken hem dini hem milli bütün değerlere sahip çıkan, bu değerlerden taviz vermeyen, bizi tek bilek tek yürek yapacak bir liderin arkasında yiğitçe durmaktır.
Bugün yapılması gereken dün "A" derken bugün menfaatleri uğruna taviz vererek "B" diyenlerin değil "29 yaşında kendimi Türk milletinin bağımsızlığına adıyorum" diyen; Deniz Gezmiş'in, şehit Kamil'in ruhunu taşıyan genel başkanımız Hüseyin Baş'ın arkasında yiğitçe durmaktır. Çünkü vatan sevgisi, millet sevgisi bunu gerektirir.
Öncelikle hayatı boyunca bu ruhu taşımış ve bize yaşatmış merhum genel başkanımız Prof. Dr. Haydar Baş'a ve O'nun ışığında emin adımlarla yürüyen, bizlere yol gösteren genel başkanımız Hüseyin Baş'a selam olsun!
Vatanın her karış toprağı için destan yazan şehitlerimizin ruhu şâd olsun.
Fatıma Eyercioğlu
Yeni Mesaj / 25.12.2020