Çok eski bir zamanda bir kral varmış. Bu kral halkına karşı öyle zalim ve gaddar davranırmış ki halk sefalet içinde yaşarmış. Fakat halk sefalet içinde yaşarken kralın sarayında yok yok her şey mevcut. Bu kralın öyle adalet sistemi varmış ki, suç işleyenlere karşı suç işleyenin haklılığı ve haksızlığı araştırılmadan sorulmadan infaz edilirmiş.
Gariban adamın biri kralın sarayında çalışıyormuş. Bir gün kralın veziri kralın yemeğine zehir koymuş bu nu da kralı koruyormuş gibi yapıp kralın gözüne girebilmek için yapmış. Yemeğe konulan zehrin şişesini de o sarayda çalışan gariban adamın eşyalarının arasına koyarak o adamı suçlu göstermiş. Kral haberi duyar duymaz adamın infazını vermiş. Fakat adam infaz edilmeden önce öyle bir söz söylemiş ki asırlar boyunca o söz dillerden düşmemiş.
Sarayda ki gariban adam suçsuzluğunu şu şekilde dile getirmiş:
“Kralım ölüler suç işlemez, bize de zaten yaşıyoruz denmez”
Bu kısacık masaldan da anlaşıldığı gibi Kral zaten halkını daha önce öldürmüş şimdi ise ölen halkı tekrar öldürüyor. Ama halk kralın gözünde: Yaşıyor mu? Nefes alabiliyor mu? Evet!!..Çünkü kendi krallığını ancak yaşayan halk üzerinde yapabilir.
O halde insan neye göre yaşar?
Biyolojik olarak nefes alabilen her canlı yaşıyor. Fakat ben çevreme baktığımda nefes alan birçok ölülerle karşılaşıyorum. Şimdi ben bu insanlara yaşıyor mu demeliyim yoksa yaşamıyor mu? Bir insan sadece biyolojik olarak yaşamaz, insan ekonomik, sosyolojik ve psikolojik olarak yaşar. İnsanı biyolojik olarak yaşatalım fakat ekonomik olarak çökeltelim, toplumu birbirinden uzaklaştıralım, ruhsal bunalımlar geçirmesine olanak sağlayalım sonrada bu insanlara “CANLI” diyelim!
Bizler yaşamıyoruz nefes alıyoruz ama yaşamıyoruz. Neden mi?
Ekonomik olarak çökmüş, işsizliğin alıp başını gittiği bir ülkede insanlar gelecekten umudunu kesmiş kaşlar çatık yüzler asık bir vaziyette olan insanlara yaşıyor denilir mi?
Sosyolojik olarak, her türlü çözülmelerin olduğu, belki literatürde olmasa da toplumun içinde kabul görmüş zengin-fakir arasında yaşam standardındaki uçurum kadar farklılıklarla iç içe olan bir ülkenin insanları nasıl yaşabilir?
Psikolojik olarak, ekonomik ve sosyolojik faktörlerin getirdiği olumsuz sonuçlarla beraber insanlarda sürekli kriz anlarının yaşandığı, her geçen gün Antidepresan ilaçlarının tüketiminin artığı ,”Hoşgörü politikası” adı altında insanların manen inanç duygularının zayıflatıldığı bir ülkenin insanları nasıl yaşayabilir?
İnsanları her alanda öldürelim, suça başlı başına etken olan ekonomik sosyolojik ve psikolojik koşullardan doğan olumsuz sonuçları görmezden gelelim, sonra da suçu sadece kişisel odaklar üzerinde arayalım.
Toplumu öldürenler suçları toplum üzerinde nasıl arayabilir ki ? Krala söyleyen adam gibi:
“Ölüler nasıl suç işleyebilir ki “
Rabia ALİOĞLU