19 Mayıs’ta 1919 da Samsun’a çıkan Atatürk,18 gün kaldığı Havza ilçesinde kurtuluş mücadelesini başlatmak ve halkla bütünleşmek istemiş, fakat gerekli ortam bir türlü oluşmamıştır. Atatürk 12 Haziran 1919 da Amasya'ya geldiklerinde ise onu karşılayanlar arasında, Emekli Müftü Abdurrahman Kamil Efendi’de vardır.
Atatürk, Amasya Hükümet Konağı’nda, bir konuşma yaparak ülkenin içinde bulunduğu durumu ve alınması gerekli önlemleri açıklar. Dinleyenler arsında bulunan Emekli Amasya müftü’sü Abdurrahman Kâmil Efendi, Paşa’nın fikirlerini hemen benimsemiş, Paşa'nın konuşmasında Arapça ve Farsça kelimeleri yerinde ve yanlışsız kullanması, Abdurrahman Kâmil Efendi'yi şaşırtmış. Hatta hayretini saklayamamış etrafındakilere;
"Bu Paşa, başka paşa. Bu paşa bildiğimiz paşalardan değil" demiştir.
Abdurrahman Kâmil Efendi, o gece memleket meselelerinin konuşulduğu Kışla'da yapılan önemli toplantıya da katılır, Konuşmalar bittikten sonra Abdurrahman. Kamil Efendi, Yarın Cuma günü vaaz edeceğini, onun için erken gitmesi gerektiğini söyler. Paşa ayağa kalkarak Hoca’nın elini öper, sonra
- Baba yanınıza adam katayım mı? Karanlıktır, der.
Abdurrahman Kâmil Efendi;
- Gözlerimin ışığı beni götürür, paşam der.
Paşa tekrar elimi öperek
- Baba bu işte muvaffak olmakta var, olmamakta var. İnşallah olacağız. Eğer olamazsak bizi asarlar, kelle gider ne dersin? Dediğinde.
Abdurrahman Kâmil Efendi;
- Hey oğul sen ki genç yaşında başını vatan ve millet uğruna feda etmişsin. Koy benim bu ihtiyar kelle de senin uğruna feda olsun, der.
Bir an önce halka durumu anlatmak isteyen Mustafa Kemal bunu Kâmil Efendi aracılığı ile yerine getireceği kanaatine varır ve Kâmil Hoca’ya yarınki Cuma hutbesinde bahsedeceklerini bir pusula yazarak gönderir pusulayı okuyan Hoca pusulayı öper başına kor ve pusulayı getiren komiser muavinine;
"Başım, gözüm üstüne" der.
Cuma namazını Amasyalılarla birlikte kılmak ve halkın davranışlarını, tepkilerini yakından görmek için refakatindekilerle birlikte Mustafa Kemal Paşa da Sultan Beyazıt Camii'nde bulunuyordu. Caminin girişinde Atatürk'ü, Müftü Hacı Hafız Tevfik Efendi, Kadı Ali Himmet Efendi ve Vaiz Abdurrahman Kamil Efendi karşıladılar.
Bundan sonraki gelişmeleri Hüseyin Menç'in çalışmalarından izleyelim:
"... Mustafa Kemal bir ara Hoca Kâmil Efendi'ye;
- Baba hazırlandın mı? Diye sordu.
Tamamdır oğul, tamamdır" diyen Kâmil Efendi, besmele çekerek caminin kapısına doğru ilerledi. Etrafı saran Amasyalılar, misafirlerine yol açarken "Çanakkale Kahramanı" bu sarışın Paşaymış! Cümleleriyle hayret ve merakla bakıyorlardı. Cami bir hayli kalabalıktı. Etraf köylerden dahi gelenler olmuştu.
Namaz bittikten sonra şüheda ruhuna ithaf edilmek üzere bir mevlide-i şerif okutuldu. O gün Amasya kasabası mahşeri bir kalabalık arz ediyordu. Bütün kaza halkı bu muazzam toplantıya iştirak ve vatanî hizmetlerde ki vazifeleri paylaşmak için can atarak gelmiş bulunuyorlardı.
Mevlid-i şerif kıraatinden sonra, cemaat-î İslâmiye tam bir iman varlığı ile ellerini semaya doğru kaldırarak içten gelen samimî duadan sonra cami-î şeriften çıkarak, cami-î şerif haricindeki geniş sahayı bir anda doldurmuş bulunuyordu. Cemaatin kesafeti tahminen otuz binden fazla bundan eksik değildi.
Sultan Bayezid Camiinin bahçe kapısı üzerine çıkan "Mustafa Kemal Paşa, hitabesine başlayıp, Türk Milleti'nin mukadderatı hakkındaki acı safahatı birer birer izaha çalışarak bir hiddet-i millîye ile bu geçirilen felâketin ancak refah yolunu aşabilecek geleceğine kâni olduğunu söylemekle nutkuna son verdikten sonra, konuşma hakkını Abdurrahman Kâmil Efendi'ye verdiler. Abdurrahman Kâmil Efendi kürsüye çıktı ve meydandan dalga dalga etrafa yayılan şu konuşmayı yaptı:
“Muhterem Evlatlarım!
… Türk Milletinin bu felaketten kurtuluşu için, bütün Müslümanların birleşmesi, vatan ve milleti sevenlerin fedakâra ne ve cansiperane bir tavra ve harekete başlaması lazımdır…
Bütün Müslümanlar, şu an cemaatimiz arasında olan, memleketi yıkılmaktan ve içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmak için ortaya atılmış bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın arkasından gitmelidir.
Bu söylem ulusal kurtuluş mücadelesinin ilk vaazı olmuştur. Bu vaazdan sonra 14 Haziran’da Amasya’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuş ve Vaiz Abdurahman Kamil Efendi biriktirdiği kefen parası 5 altını bir mendil içerisinde Mustafa Kemal Paşa’ya uzatarak ulusal mücadelenin ilk yardımını yapmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk, 24 Eylül 1924 tarihinde Amasya’da şerefine verilen bir ziyafetin sonunda, sözü Milli Mücadele’ye getirip “baba” diye hitap ettiği Abdurrahman Kâmil Efendi hakkında şu sözü söylemiştir:
“Efendiler! Bundan beş sene evvel buraya geldiğim zaman bu şehir halkı da, bütün millet gibi, hakiki vaziyeti anlamışlardı. Fikirlerde karışıklık vardı. Dimağlar adeta durgun bir haldeydi. Ben burada birçok zevatla beraber, Kâmil Efendi Hazretleriyle de görüştüm. Bir cami-i şerifte hakikati halka izah ettiler. Efendi Hazretleri halka dediler ki: Milletin şerefi, haysiyeti, hürriyeti, istiklali hakikaten tehlikeye düşmüştür. Bu felaketten kurtulmak, icap ederse vatanın son ferdine kadar ölmeyi göze almak lazımdır. Padişah olsun, halife olsun unvanı ne olursa olsun, hiçbir şahıs ve makamın mevcudiyetinin hikmeti kalmamıştır.
Tek kurtuluş çaresi, halkın doğrudan doğruya hâkimiyeti ele alması ve iradesini kullanmasıdır.
İşte Efendi Hazretlerinin bu yol gösteren vaaz ve nasihatinden sonra herkes çalışmaya başladı. Bu münasebetle Müftü Kâmil Efendi Hazretlerini takdirle yad ediyorum. Ve genç Cumhuriyetimiz, bu gibi ulema ile iftihar eder.” (Hoş geldin Atatürk Prof.Dr,Haydar Baş)