26 Kasım 2005, bir Cumartesi sabahı güneş tüm insanlık âlemine her zaman ki halinden farklı bir çehre ile adeta gülerek doğuyor, İstanbul üstünden. Herkes, bütün akıl sahipleri şahitlik ediyor, bu tarihi olaya. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen kendilerini ispatlamış iktisatçılar, hukukçular, aydınlar, fikir adamları bu ülkenin gerçek evladının, hayatını milletine vakfetmiş bir Türk dehasının özünde insanı temel alan Milli Ekonomi Modelini ayakta alkışlıyor.
Ve ülkemin fedakâr ve vatanperver insanları gerek kongre salonlarında gerekse ekranları başında Üstat Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın içimizi ısıtan umut dolu sözlerini, tekrardan bizi aydınlığa çıkaracak ekonomik modelini can kulağıyla dinliyordu. Ben de arkadaşlarımla bin kilometreden fazla yol aşarak İstanbula geldim, bu tarihi olaya tanıklık ettim.
Bu vesileyle bütün dünyanın gözünün üzerinde olduğu, aziz İstanbulu yeniden gezme imkânı buldum. Bu şehir, en eski çağlardan beri kurulan birçok devlete, medeniyete başkentlik etmiş güzide bir şehirdir. Dünya bu merkezi şehirden yönetilmiş, hatta bu aziz kente sahip olan bütün dünyaya hükmetmiştir. Yedi tepe üstüne inşa edilmiş bu şehrin her sokağında, attığımız her adımda Türk-İslam Medeniyetinin mührünü görmek gerçekten insanı hayrete düşürüyor.
Tarih ve İslam kokan bu sokaklarda gezerken, gözümün önüne Allahın (C.C) rahmetine ve Hazreti Peygamberin (SAV) övgüsüne mazhar olmak için Bizansın önüne çıkan, gemileri karadan Haliçe indiren kahramanlarımız ve İstanbul Fethedilene kadar alnını secdeden kaldırmayıp, ağlayarak Allah (C.C) a yalvaran Akşemsettin hazretleri geldi. Tüylerim diken diken. O gün onlar İstanbulu fethetmek için canlarını hiçe sayıp, birçoğu İstanbul sokaklarında şehitlik mertebesine ulaşarak bu kutsal şehri bizlere emanet ettiler. Ama ne yazık ki şu an İstanbul da yaşayan emanetçiler nasıl bir hazine üstünde yaşadıklarının farkına varmadan yaşıyor.
İnsanlar bir kafile halinde, ama yalnız ve çaresiz bir halde, içinde yaşadıkları şehrin manevi havasını alamayıp bu kutsal şehrin fethedilme gayesini tam olarak anlayamadıkları için ve yaradılış maksatlarının, bazı sözde âlimler tarafından tahrip edilip unutturulmasından dolayı, insanlar N.Fazılın da dediği gibi karanlık sularda yol arayan bir gemi misali şaşkın şaşkın, umarsız bir şekilde oradan oraya kaçışıyorlar. İçinde bulundukları buhrandan bir anlık kurtulma heveslerine yenik düşüp, atıyorlar kendilerini dipsiz kuyulara.
Oysaki Aziz İstanbulu ve de medeniyetler beşiği Anadoluyu gerçekten seven, atalarımızın bırakmış olduğu kültürel mirası, örf adet ve geleneklerini yaşatmaya çalışan, iman ve insanın atomun çekirdeği gibi birbirinden ayrılamayacağını bastıra bastıra anlatan, ciltler dolusu kitaplar yazan ve akademik çevrelerce de saygı ile anılan Üstat. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın söylediklerini can kulağı ile dinleyip kendilerine pay çıkarmaları gerektiğini hatırlamalıdırlar.
Böylece bu ülke, bu kültür, bu medeniyet yeniden bütün dünya devletlerine ve milletlerine insanlığı, adaleti, merhameti, barışı ve de gerçek manada hoşgörüyü sunacak ve yaşatacaktır. Zaten Müslüman-Türk Milleti olarak bunu yapmaya hepimiz mecbur ve de memuruz. Çünkü ecdadımız asırlar boyunca bu minval üzere yaşamış, hayatlarını bu yolda harcamışlardır.
Yazımızın buraya kadar olan kısmında İstanbulda var olan tarihi ve manevi güzelliklerin şu anda İstanbulda yaşayan birçok insan tarafında algılanamadığından bahsettik. Objektif olarak değerlendirdiğimizde bu sorunun temelinde ideal insan modelinin yetişmediği görülmektedir. Böyle bir modelin ortaya çıkması için ilk önce insanların ekonomik yönden rahat etmesi gerekmektedir. Zira İstanbulu fetheden ideal insanların hayatlarına baktığımız zaman ekonomik problemlerin ortadan kalktığını buna paralel olarak ortaya çıkan üstün bir manevi hazzın toplumun her ferdinde var olduğunu bize miras olarak bıraktıkları eserlerden görmekteyiz.
Netice olarak İstanbulun ve ülkemizin içinde bulunduğu sorunlardan kurtula bilmesi için bu sorunları gören ve çözüm ürete bilen Fatih misali bir lidere ihtiyaç vardır. Milli Ekonomi Modeli ile insanlarının karşınsa çıkan sayın Prof. Dr. Haydar Baş Bey toplumun ihtiyaç duyduğu bu liderin ta kendisidir.
Yazıma A.Hamdi Tanpınarın bir dörtlüğüyle son verelim.
Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmış akışında
İstanbulda kaldığımız süre içerisinde bizi zamanın tam merkezinde yaşatıp geçmiş günlerin seyrini gönül gözü ile görmemizi sağladığı için Haydar hocamıza, en içten sevgi ve saygılarımla.
İhsan YILMAZ