Bir ülkenin kriz yaşayıp ekonomik çıkmaza girmesi için, o ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının olmaması veya savaş,doğal afet gibi olağanüstü hallerin yaşaması gerekir.
Hal böyle olunca, bizim ülkemiz neden hep krizler ve ekonomik çıkmazlar ülkesi oluyor? Bunu tahlil etmeden önce bir tespitte bulunup, ülkemizin kaynakları hakkında genel bir değerlendirme yapalım.
Yer altı kaynaklarımızın, dünyanın en zengin rezervlerine sahip olduğu tespit edilmiştir:
ALTIN: Dünyada, Güney Afrika birinci, Türkiye ikinci. Bilinen rezerv miktarının, 6500 ton civarında olduğu tahmin edilmektedir.
PETROL: Amerikan Shell Firmasında 20 yıl genel müdürlük yapmış bir yetkilinin ifadesine göre; Yapılan araştırmalar ve uydu fotoğrafları gösteriyor ki, Türkiye bir petrol denizinin üzerinde oturuyor.
BOR: Dünya bor madeni rezervinin, % 70nin Türkiyede olduğu tespit edilmiştir. Rezerv halindeki değeri, yaklaşık 4.8 trilyon değerindedir. Buna katma değer eklendiğinde en az 40-50 kat değerinin arttığı bilinen bir gerçektir.
Ayrıca Toryum madeninin rezerv değerinin 8.2 trilyon olduğu bildirilmektedir. Bunun yanında kömür, demir, bakır, alüminyum v.b. madenler bakımından da gayet zengin bir ülkeyiz.
Yer üstü kaynaklarımıza gelince; 7 tane ırmak ve birçok irili ufaklı akarsuyumuz var. Dört mevsimin bir arada yaşandığı tek ülkeyiz. Türkiye, tarım ve hayvancılık bakımından dünyada kendi kendine yeten bir ülkeyiz. Sahip olduğumuz bu kaynakların toplam tutarı 3 katrilyon dolardır. Bu kaynaklar, 70 milyon değil, 700 milyon insanı bin yıl besler. Bu durumda, adeta hazine üstünde oturan dilenci gibiyiz.
Madem bu kadar zenginliğe sahip bir ülkeyiz, neden bu kadar yoksuluz? sorusu herkesin aklına gelebilir. Bu soruya, tek cümle ile şu cevabı verebiliriz: Bağımsızlığımızı kaybettik.
Siyasi, hukuki, sosyal, kültürel ve ekonomik olarak tam bir kuşatma altına alındık. Kimler tarafından derseniz? Ülkemizi seksen yıl önce işgal eden devletler tarafından.
Dış politikamız ABD, iç politikamız AB, ekonomimiz IMF, istihbaratımız ise CIA ve MOSSADın kontrolü altındadır. Yani bizi, batılı dostlarımız idare etmektedir.
Biz idaremizi; malımızda, canımızda,namusumuzda, vatanımızda gözü olan bu milletlerin eline verirsek, düzelmemiz mümkün mü?
Maalesef, milletimizin büyük bir çoğunlukla destek vererek iş başına getirdiği AKP hükümeti de politikalarını bu global güçlerin inisiyatifine endekslemiştir. Görünen odur ki, milletin büyük umutlarla iktidar ettiği AKP hükümeti, milleti perişan etmiştir. Çiftçi, işçi, esnaf, memur ve toplumun bütün kesimi şu an ki hükümetten umudunu kesmiştir. Millet adeta yese düşerek, güvenini kaybetmiş, yarınına endişe ile bakar hale gelmiştir.
AKPli yetkililere gelince, söyledikleri söz şu oluyor: Biraz daha sabırlı olun, yakında her şey düzelecek. Biz de diyoruz ki, Perşembenin gelişi, Çarşambadan bellidir. Bu gittiğiniz yol çıkmaz sokaktır. Kılavuzunuz kargadır. Onun için burnunuz pislikten kurtulmaz.
Milletimize de şunları söylüyoruz. Türk Milleti, tarihin beş bin yıllık derinliklerinde olan, asil bir millettir. Bu millet, tarihin en bunalımlı dönemlerinde dahi liderini çıkarmış, ayağa kalkmış. Biz bu bunalımlı dönemi mutlaka atlatacağız. Yeter ki inanalım, kendimize güvenelim. Kurtuluşu, başka millet ve devletlerde aramayalım.
Atatürkün 10 ncu yıl nutkunda dediği gibi, Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekidir. Biz de bu sözlere aynen katılıyoruz. Kurtuluş, ne ABD, ne AB, ne IMF, tek çözüm Bağımsız
Türkiye diyen İkinci Kuvayi Milliyenin lideri, milli ekonomik modelin sahibi, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Başın liderliğinin etrafından kenetlenmektedir. Saygılarımla.
Mehmet İnekçialioğulları