Kilis Ticaret Odası Başkanı Hacı Mustafa Celkanlı, “Böyle bir ekonomik süreçte, Hala olumlu söylemler içerisine girmenin izahı mümkün değil.
Grafiksel ve rakamsal veriler ile değil, gerçek ekonomi vatandaşın Pazar torbasında aranmalı.” diye tweetler paylaşıyor.
Ülkenin tamamına yakın herkes kriz nedeniyle zorluklar yaşıyor. Bu gün aldığı bir ürünü yarın aynı fiyata alamıyor.
Oysa bu günlerin geleceği 25- 30 yıl önce Prof. Dr. Haydar Baş tarafından söylendi. Çözüm önerileri aktarıldı. Bu çözümlere burun kıvıranlar, kazanamaz ki, nereden verecek ki, yaptırmazlar ki, gibi söylemlerle bu gün yaşadıkları çaresizliklerini reklam ettiler. Gelinen nokta Haydar Hocayı haklı çıkardı. Şimdi dipsiz zifiri karanlık kuyuda çırpınıp duruyoruz.
Dün öğretilmiş çaresizlik sendromuna kapılmasaydık, insan onuruna yakışır bir yaşamı doya doya yaşıyor olacaktık.
Yaşadığımız çaresizlik sendromunu sosyal medyada elden ele dolaşan tavuk- kartal hikayesiyle pekiştirelim:
Dört tavuk, bir kartal yuvasına gidip bir yumurta çalarlar. Yumurtayı kümese getirdiklerinde, diğer tavuklar gördükleri bu yumurtanın çok büyük bir tavuğa ait olduğunu düşünürler.
Zaman geçer, yumurtayı getirenler de unuturlar, onlar da bu yumurtanın büyük bir tavuğa ait olduğuna inanırlar. Günün birinde kuluçkaya yatan bir tavuğun altındaki o yumurta kırılır. İçinden simsiyah kanatlı, ilginç gagalı tuhaf bir tavuk çıkar...
Herkes şaşkın, mutludur; böylesini ilk defa görmüşlerdir. Anne tavuk, yavrusuna dersler vermeye başlar:
“Bak yavrum, yerden bulduğun böceği şöyle ye! Arpayı buğdayı böyle ye!.” Anne tavuk her geçen gün yeni şeyler öğretir yavrusuna; tehlikelere karşı nasıl davranılacağını da...
Büyük yumurtadan çıkan ilginç gagalı yavru tavuk, annesinin her söylediğini yapmakta, büyüdükçe de güzelleşmektedir. Oldukça uzun kanatları vardır. Diğer tavuklar onun kanatlarına kıskançlıkla bakmaktadır. Bir gün anne tavuk yavrusuna havadan gelen tehlikelere karşı kendini nasıl savunacağını anlatırken yavrunun gözü, gökyüzünde çoook yukarılarda süzülerek ihtişamla uçan başka bir canlıya ilişir.
“Anne bu ne?” diye sorar.
Anne tavuk; “Ha o mu?
O kartal yavrum, kuşların padişahı.”
“Ne de güzel uçuyor!..” Deyip iç geçirir yavru tavuk...
“Evet yavrum. Ama sen sakın ona özenme!
Asla onun gibi olamazsın.
Senden önce baban, deden, amcan hepsi ona özendi ama hiç biri onun gibi uçamadı. Sen bir tavuksun ve bir tavuk gibi yaşamalısın.”
O günden sonra küçük tavuk, ömrü boyunca arka bahçede kartalın ihtişamlı geçişini izleyip iç çeker ve her defasında, “Keşke ben de bir kartal olup uçabilseydim.” Diye hayıflanır. Ve bir gün siyah uzun kanatlı büyük tavuk, ihtişamlı kartalı izlerken ölüp gider. Onu bir tavuk gibi defnederler.
Oysa ölen bir kartaldır.
İşte Türk Milleti de bu hikayede anlatılan bir durumdayken Kartal gibi olduğunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk sayesinde gördü.
O’na, “Ordu yok dediler. Kurulur dedi… Para yok dediler, bulunur dedi... Düşman çok dediler, yenilir dedi…”
Türk Halkını kontrolleri altında tutmak, tarihten silmek isteyenler durmadı, Atatürk’ün aramızdan ayrılmasıyla birlikte yine yaptırmazlar, yapamazsın, hangi kaynakla yapacaksın gibi yüz yıllık yalanlar uydurdular. Taviz üstüne tavizler verdirdiler. Ekmeğe aslanın midesine gömdüler. Çaresizliği bu milletin kaderi saymaya çalıştılar ve inişe geçtik.
Nasıl ki; Uçağın burnu aşağıyı gösterirken içindekiler mutlu olamıyorlarsa, gücünün farkına varamayan 85 milyon da mutlu olamıyor. Bu halvetten kurtulmak için yeniden hayal kurmaya ve ümide ihtiyacımız var! Yeniden hayal kurmayı başarırsak, Kartal olduğumuzun farkına varırız. Bunun yolu da Atatürk’ün yolundan giden, Prof. Dr. Haydar Baş’ın geride bıraktığı mirasıdır.