Yarından itibaren Türkiye’nin tüm illerinde, aynı anda, Bağımsız Türkiye Partisi kurmayları tarafından haftalık konferanslar serisi başlayacak. Konu: “Bu işi Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu yapar.”
Türkiye’nin “çözülemez” kabul edilen sorunlarla bocaladığı “zifiri karanlık” bir atmosferde, tam da umutların tükendiği bir dönemde…
Allah mahcup etmesin, milletimizi de doğan güneşten istifade eden nebatat gibi eylesin.
Çünkü tarihi destanlarla dolu olan aziz Türk milletine, güneşten kaçan yarasa gibi olmak, ya da devekuşu gibi başını toprağa gömmek hiç yakışmıyor.
Hiç unutulmamalıdır ki, Türk milleti ancak gerçek lideriyle buluştuğu zaman şaha kalkmaktadır.
İşte Kurtuluş Savaşı, işte Türkiye Cumhuriyeti, işte Mustafa Kemal Atatürk…
Atatürk’ün en yakın arkadaşlarından Rauf Orbay, “Biz olmasaydık Atatürk yine başarırdı, Atatürk olmasaydı biz hiçbirimiz başaramazdık” diyerek bir liderin önemini ve herkesin de gerçek bir lider olamayacağı açıkça ortaya koymaktadır.
Lider, sorunları görmezden gelen, üstünü örten, gündem saptırarak erteleyen değildir.
Lider hangi sorun olursa olsun, geciktirmeden çözebilme kabiliyetine sahiptir. Bu özellik onda doğal bir reflekstir, zorlayarak olmaz.
Altın olmak farklıdır, altın taklidi yapan teneke olmak farklıdır. Altın altındır, teneke tenekedir. Her şeyi kendi değerince değerlendirmek gerekir.
Atatürk, Osmanlı’nın başında bir padişah, ya da sadrazam olmamasına rağmen, doğal bir refleks olarak çocukluğundan itibaren milletinin yaşadığı zorlukları padişahtan ve sadrazamdan da öte dert edinmiş ve bütün hayatını bu sorunların çözümüne adamıştır.
Ve hiçbir sorunu da çözümsüz bırakmamıştır.
Liderin arkada olması ya da önde olması onun kıymetini, liderlik özelliğini değiştirmez.
Millet ona fırsat vermez de arka planda kalırsa, o çevresindekilere, onu sevenlere ışık olur ama millet fırsat verir de baş tacı ederse işte o millet bir sel gibi coşar, önünde hiçbir engel tanımaz.
İşte 19 Mayıs 1919, Atatürk’ün Samsun’a çıkışı, Türk milletinin lideriyle buluştuğu gündür. Türk milleti lideriyle buluştuğunda, İngiliz’in de, Yunan’ın da, Fransız’ın da, İtalyan’ın da şansı yoktu ve öyle de oldu.
Bugün de Türkiye birçok problemle aynı anda uğraşmaktadır. Ekonominin hali ortada…
Devlet borç batağında, şirketlerin, vatandaşın neredeyse tamamı borç batağında… Dolar kuru yükseldi, faizler uçtu, enflasyon önlenemiyor.
Ekonomi pamuk ipliğine bağlı, kırılganlıkta zirve… ABD Başkanı’nın bir tweetiyle dolar 7,5 TL’ye fırlayacak kadar ekonomimiz istikrarlı(!) Maliyetler üreticiyi perişan ediyor. Firmalar üst üste iflas bayrağı çekiyor. Tarım ülkesiyiz, ama tarımda ve hayvancılıkta ithalatçı olduk.
Üretimde girdilerin tamamına yakını ithal… Paramız aldığımız dolar borcu karşılığı bastığımız TL, Prof. Dr. Haydar Baş’ın meşhur ifadesiyle doların tercümesi…
Vatandaş geçinemiyor, gençler işsiz, boşanmalar artıyor. Adeta toplumsal cinnet yaşıyoruz.
Bütün bu darboğaza rağmen, vatandaş halinden şikayet etme özgürlüğüne de sahip değil…
Muhalife farklı, yandaşa farklı konuşuyor.
Terör, eskiden güneydoğu kırsalındaydı, şimdi Karadeniz’e kadar geldi.
Milyonlarca mülteci içinde gelen, Suriye’yi kan gölüne döndüren içimizdeki teröristlerin ne olduğu ve ne yapacağı ise belli değil… Belli ki okyanus ötesinin işaretini bekliyorlar. Suriye sınırında komşumuz, sözde müttefikimiz ABD’nin himayesinde olan terör örgütü oldu.
Rusya’yla, Çin’le ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz ama ABD, İsrail ve diğer Batılı ülkelere olan bağımlılığımız bizi bırakmıyor.
Kısaca, ekonomi, iç politika, dış politika, eğitim, sağlık birçok konuda çözümsüzlüklerle boğuşup duruyoruz ve her geçen gün aleyhimize işliyor.
Bu böyle devam eder mi? Elbette ki hayır…
Osmanlı kuruldu, yükseldi, durakladı ama duraklama döneminde kalmadı.
Duraklama yıkılmayı da beraberinde getirdi.
Bulunduğumuz topraklar öyle bir coğrafya ki, kazdıkça altından farklı bir medeniyetin kalıntıları çıkmaktadır. Yani bu topraklar tarihte birçok medeniyete, devlete ve imparatorluğa mezar olmuştur. Gafleti çok olanın devleti yok olur atasözünün özellikle Anadolu coğrafyasında en çok örneği yaşanmıştır desek yanlış olmaz.
O halde, artık problemleri çözemeyenlere değil, çözecek olanlara fırsat verilmelidir.
“Bu işi Haydar Baş ve kadrosu yapar” derken, bu hamasetle söylenmemektedir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın dünyaya mal olmuş eşsiz bir çözüm modeli vardır: Milli Ekonomi Modeli… Prof. Dr. Baş’ın ülkemizin ve milletimizin karşılaştığı her konuda mutlaka bir öngörüsü vardır ve her zaman haklı çıkmıştır. Üstelik Sayın Baş her meselede çözümünü de müdellel bir şekilde kaynaklarıyla da önümüze koymuştur.
Bugün 4 milyar nüfusa sahip BRICS devletlerinin dünyanın yeni denge merkezi olduğu konusunda nasıl bir şüphe yoksa, bu devletleri bu noktaya taşıyanın Prof. Dr. Baş’a ait Milli Ekonomi Modeli olduğu konusunda da zerre şüphe yoktur. Rusya bu gerçeği 27 Şubat 2013 tarihinde Duma’da gerçekleşen Milli Ekonomi Modeli toplantısında tüm dünyaya ilan etmiştir.
O halde açık ve net söyleyebiliriz ki bu işi yapsa yapsa sadece Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu yapar, başkaları asla yapamazlar.
Lütfen artık ayıkalım ve zaman kaybetmeyelim.
Murat Çabas
Kaynak: Yeni Mesaj Gazetesi