Geride bıraktığımız yüzyılın başında bu topraklarda Türk ve Dünya Tarihi'nde ender görülen benzersiz bir savaş yaşandı. Her metrekareye 6000 merminin düştüğü dünya tarihinin ikinci en büyük kara harekâtı milletimize karşı yapıldı.
Truva Savaşı'ndan bu yana Çanakkale Boğazı çoğu ulusların iştahını kabartan stratejik bir hedef oldu. 14. yy başlarında Osmanlılardan önce Çanakkale ve civarına hâkim olan Karesi Beyliği kısa sürede sahip olduğu deniz gücü ile adalar denizi ve Çanakkale Boğazı'nı denetim altına almayı başarmıştı. Bu üstünlük Avrupa’yı endişelendirmiş Haçlı ittifakını harekete geçirmişti. Antik Troas'ın yeni hâkimleri olan Karesili Türk Beyleri birçok defa boğazı geçtiler, Gelibolu'da at koşturdular. Bölgeyi çok iyi tanıyorlardı. Osmanlılara öğrettiler ve Gelibolu'nun Rumeli'nin fethinde önemli rol oynadılar.İşte böyle stratejik öneme sahip boğaza Müttefik kuvvetler içinde yer alan İrlandalılar, İskoçlar, Galliler, Maltalılar, Yunanlılar, Srilankalılar, Hintliler, Kanadalılar, Ganbiyalılar,Yeni Zelandalılar, Avustralyalılar, Anzaklar, Senegalliler, İngilizler, Fransızlar bir cepheden saldırıya geçtiler,
Tarih bir milletin hafızasıdır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hafızasının önsözü muhakkak ki Çanakkale’dir.
İngiltere ve Fransa Çanakkale seferinden çok şey ummuşlar ve bu uğurda bir düzine kadar zırhlıyı feda etmekten kaçınmayıp, 550.000 kişilik bir kara kuvvetini oldukça ağır emek ve masraflarla aylarca ufacık iki kıyıda tutmuş ve bu kuvvetin üçte birini kaybetmişlerdir Çanakkale'nin zorlanmasıyla, dünya tarihinin değişeceğini, savaşın kısa sürede kazanılmasını sağlayacağını, Balkanların toptan kendi taraflarına geçeceğini, Rusya'yı yeniden canlandıracağını umut ediyordu. İtilaf Devletleri Osmanlı Devletini saf dışı bırakmak, Rus Ordusuna gerekli askeri yardımı ve malzemeyi en hızlı bir şekilde ulaştırmak, Kafkasya Cephesinde bunalan Rusya'yı rahatlatmak ve Türk Ordusunun geri çekilmesini sağlamak için Çanakkale Boğazına harekât düzenlediler. İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı'nda 18 Mart 1915'te başarıyla karşı konuldu. İtilaf Devletleri donanması ağır kayıplar verince, Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarıp kara muhaberelerini başlattılar. 25 Nisan 1915’te Arıburnu’na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği birlik Conkbayırı'nda durdurdu. Bu başarı üzerine Mustafa Kemal Albaylığa yükseltildi.
Yedi düvelden gelen bir haçlı ittifakını durduran güç ancak bugün de muhtaç olduğumuz Kuvay-i milliye ruhudur. Mustafa Kemal Atatürk o ruhu şöyle açıklar; "Bombasırtı Olayı ( 14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulmamacasına şehit düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz. Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kuran-ı Kerim okuyor ve Cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise, Kelime-i Şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, dünyanın hiç bir askerinde bulunmayan, tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur."
Yahya Çavuş ve takımını Seddü' l- bahir tepesinde üç gün üç gece bir birliğe karşı durduran bu ruhtur. Seyit Ali aşk ile kendinden geçmesi ve 257 okkalık top mermisini kucaklayıp omzuna alması bu ruhtur. Gemiden izlediği olayı İngiliz Amirali Hamilton daha sonraki savaş anılarında anlattığı “Conkbayırı' ında düşman tarafından kıstırıldıkları anda gökten beyaz-gri bir bulut kümesi 57. Tümenin üzerine inmiş ve bulut yok olduğunda düşman askerleri ne olup bittiğini anlaşılmamıştır” Zira ortada tek bir Türk askeri bile yokken anlayamadıkları bu ruhtan başkası değildir.
Bu yüzden Çanakkale çok büyüktür. 253 bin şehidimiz ile tek yürek, tek millet olabildiğimiz destanın adıdır. Büyük bir milletin ve bugün daha bir ihtiyaç duyduğumuz milli birlik ve beraberliğimizin şanıdır. İstiklal şairimizin Çanakkale şehitlerine atfettiği kalemle, cephedeki süngü aynı ruhun adıdır ve O’nun dediği gibi:
“Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!”
Şüphe yoktur ki bu muharebe her şeyden önce kendi milli tarihimiz, bugünümüz ve yarınımız için önemlidir. Çanakkale’de Necip Türk Milleti öz vatan topraklarını savundu. Vatan için şehit düştü. Bu nedenlerdendi ki bu savaşa yabancılardan çok biz sahip çıkmak zorundayız. Bu sahip çıkış ise, ancak yeni belge ve kaynaklar ışığında daha objektif, çok yönlü ve bilimsel olarak inceleyip değerlendirilerek gelecek nesillere çok iyi bir şekilde anlatmakla mümkündür. Halkın irade ve gücü ile birlik ve beraberliğimize her zamankinden daha fazla sahip çıkmalıyız ki bu ruh dirilsin ve yaşasın. Ve yeni istiklal savaşı yaşanmasın…
Tüllenen mağribi, aksamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana
M. Akif Ersoy
Enis Karani