Mustafa Kemal Atatürk, ortaya koyduğu kurtuluş mücadelesi ile batan bir imparatorluğun küllerinden kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti vesilesiyle milletimizin manda altında kalmasına müsaade etmemesi, vatanın bölünmez bütünlüğünü koruması ve daha nice başarılara imza atması yönüyle yalnızca Cumhuriyet tarihinin değil, tümüyle Türk tarihinin en önemli isimlerinden birisidir.
Atatürk bu faaliyetleri hayata geçirirken aynı zamanda ortaya bir dünya görüşü koymuştur. Bu görüş bugün Atatürk ilkeleri olarak tanımlanan ve cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, milliyetçilik, laiklik ile inkılapçılık şeklinde sıralanan bir bütündür.
Mustafa Kemal, birçok hadisede bu ilkelerin sözlükteki anlamlarından daha geniş ve yoğun olduğu gerçeğini önümüze koymuştur.
Örnek vermek gerekirse; Lozan Barış Antlaşması sırasında gündeme gelen etnik grupların ayrılması meselesinde ortaya koyduğu "bu grupların tamamı müslüman ve Türk'tür dolayısıyla ayrılmaz bir bütündür" yorumu milliyetçilik ilkesinin içeriğinin bir tezahürüdür.
Başkaca bir örnek ise henüz yeni kurulmuş ve kuruluşu büyük buhranın (1929) yaşandığı döneme denk gelmiş bir devletin dışa bağımlı olmaktan kurtulmak adına yaptığı yerli ve milli ekonomik hamlelerdir. Atatürk bu noktada devletçilik ilkesinin uygulanışını göstermiş ve büyük ölçüde başarılı olmuştur.
Atatürk'ün ilkeleri ortaya çıktığı dönem itibariyle yirminci yüzyılın ürünleridir fakat belirtmek isterim ki hâlâ geçerli olup uzun yıllar değişmeyecek bir noktadadır. Türkiye'nin ihtiyacı olan fikirler ve projeler ise hep bu ilkelerin orijininden doğan ve kendini devamlı yenileyen, çağa uygun halde hazır bulunacak dinamiklikte olmalıdır.
Bugün geldiğimiz noktada mevcut problemlerimize derman olacak ve Atatürk ilkeleri ile birebir uyuşan tek tez "Milli Ekonomi Modeli (MEM) ile Sosyal Devlet Milli Devlet"tir. Zira bugün MEM Atatürk ilkelerini özümseyen tek ekonomi programıdır.
Şöyle ki; kaynakların millete ait olduğunu ve bunların adaletli bir şekilde dağıtılması yoluyla refaha kavuşulacağını ifade etmesi yönüyle halkçılık ilkesini,
Ekonomik kalkınma sağlanırken gerekli ve özgün milli organizmalar kurulması gerektiğini ifade ve ispat etmesi yönüyle devletçilik ve inkılapçılık ilkelerini,
Milletin ulusal egemenliğinin her şeyden üstün olması ve din, dil, ırk veya başka bir ayrım gözetmeksizin vatandaşını bir baba gibi sarıp sarmalayan devlet anlayışı ile hem cumhuriyetçilik hem milliyetçilik hem de laiklik ilkelerinin benimsediğini ve yegâne çözümün bu doğrultuda ortaya çıkacağını ispat etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, milleti ve vatanı adına şüphesiz sonsuz bir fedakârlık yapmıştır. Ancak yalnızca fedakârlık yapmak yalnızca çok sevmek ya da istemek bu işin altından kalkmak için yeterli değildir. Atatürk'ü Atatürk yapan bu müthiş karakterin yanında sahip olduğu meziyeti ve çözümleridir. Devrin problemlerini bir bir çözmek için yeterli donanıma sahip yegâne kişi odur. Bugün geldiğimiz noktada da benzer bir durum söz konusudur. Çok samimi olmak, vatanını ve milletini çok sevmek ya da çözümü üretmeyi istemek yetmez. Aynı zamanda ayağı yere sağlam basan bir planı olan bir kadro ve rüştünü ispat etmiş bir projeye sahip olmak gerekmektedir. Bundan dolayı gönül rahatlığıyla ifade edebiliriz ki; Mustafa Kemal Atatürk bugün sağ olsaydı yalnızca milletini seven veya sorunu aşmak isteyen kadronun değil, bunun için iyi bir planı olan kadronun ve projenin yanında olurdu. Yukarıda belirttiğimiz gibi bu proje Atatürk ilkeleri ışığında oluşan MEM, bu kadro ise Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosudur.
Coğrafya kaderdir... Bizim coğrafyamız ve rengârenk bir tabloyu andıran nüfusumuza en uygun biçimde yön verecek ilkeleri Mustafa Kemal Atatürk, bu ilkeler ışığında çağa uygun, akıl ve bilime dayanarak bir çözümü ise Prof. Dr. Haydar Baş ortaya koymuştur.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerek yaşadığı ekonomik kriz, gerek Suriye batağına saplanmış olması, gerekse günden güne bozulan sosyal hayat yapısıyla belki de tarihinin en çetin sınavını vermektedir. Bu zor sınavdan alnı açık şekilde kalkabilecek tek adres ise Prof. Haydar Baş ve kadrosudur. Emin olun ki bu sübjektif olmaktan çok uzak bir ifadedir zira günümüz itibariyle başta Rusya, Çin, Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti olmak üzere dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan devletler tarafından MEM'in öğretileri ve çözümleri uygulanmaktadır.
Allah milletimize ve devletimize bu zor sınavdan geçmeyi, bizi bu sınavdan geçirebilecek yegâne çözüm adresini görebilmeyi nasip etsin.
Daha iyi bir Türkiye dileğiyle…
Ali Haydar Bektaş
Yeni Mesaj Gazetesi