Ali’yi ilk kez 1973 yılında Kuleli Askeri Lisesi’nde gördüm. Ali o yıl Kuleli sınavlarını kazanmış ve ben hemşerisi olduğum için babası tarafından benimle tanışmaya gönderilmişti.
Ortaokuldan yeni mezun olmuş, çok yakışıklı ve inanılmaz terbiyeli bir gençti. Tokalaştık ve elimi hiç bırakmadı. O yıl uygun olan zamanlarda beraberdik. Birinci sınıflar yukarı okuldaydı ve biz üçüncü sınıflar aşağıdaki eski binadaydık. Hava güzelse iç bahçede, hava soğuksa Kuleli’nin uzun koridorlarında okul, askerlik, subaylık, törenler ve disiplin gibi konulardan konuştuğumuzu hayal meyal hatırlıyorum.
İsmet İnönü’nün 23 Aralık 1973 tarihinde Ankara’da fani dünyadan ayrıldığı sabah saatlerinde Kuleli Askeri Lisesinde dersler hemen tatil edildi ve bütün okul olarak; öğrenciler, subaylar ve öğretmenler, sinema salonunda bu yüce insan, İkinci Cumhurbaşkanımızı anmak için toplandık.
Sinema salonunda tören için oturma düzeninde en önde komutanlar ve öğretmen subaylar ile hemen ardındaki sıralarda üçüncü sınıf öğrencileri sandalyelere sessizce dizilmiştik. Orta sıralarda ayakta ikinci ve en arkada birinci sınıf öğrencileri kısım sırasına göre düzenli bir şekilde asil duruşlarıyla törene katılmıştı.
Ben hemen ikinci sırada konuşma kürsüsünün tam karşısında oturuyordum ve yanımdaki sandalye boştu. Arka sıralarda ayakta duran Ali ile göz göze geldik, işaret ederek hemen yanıma çağırdım ve boş sandalyeye oturmasını söyledim. Konuşmalar başladı. O gün ilk olarak 1nci Ordu Komutanı Orgeneral Hüseyin Doğan Özgöçmen (1916-2001), İsmet Paşanın hayat hikayesini ayrıntılı olarak anlattı.
O gün Ali ve benim için, Ordu Komutanın konuşmasından aklımızda kalan en önemli ayrıntı, talebe İsmet’in Mühendishane İdadisinden (Topçu Askeri Lisesi) mezun olduğu zaman, 1900 yılında Malatya’da bulunan babası Reşit Efendiye çektiği telgrafta yazdıklarıydı: “Mazim ve atim arasındaki bir maniyi daha geçtim.”
O yıllarda cumartesi günleri yarım gün ders olur, ardından iç bahçede kısa bir içtima ve izine çıkış için öğrencilerin son kılık kıyafet denetimleri yapılırdı. Sonra Çengelköy İskelesinden Beşiktaş’a vapurla geçerdik.
Ali ve beni ise Beşiktaş İskelesi çıkışında İstanbul Halıcıoğlu’nda kalkan “Bluebird” marka haki renkli askeri bir otobüs beklerdi. Kalabalık bu otobüste Ali’nin Levazım Okulunda öğretmen olan babası Lv. Alb. Ayhan Büyükdicle ve benimde Gülümser teyzemin eşi Lv. Alb. Seyfettin eniştem de bulunurdu.
Otobüse binerken önce sert bir asker selamı verir, sonra da şapkalarımızı, eldivenlerimizi bir kenara atar ve o hafta okulda olanları biraz abartarak anlatırdık. Albaylar bizimle beraber lise günlerine döner, yaptığımız yaramazlıklara çok güler, en çok da öğretmenlerin takma isimlerini komik bulurlardı; Osuruk Cevdet, Kıl Mevlüt, Sınıf Amiri Kavun ve oğlu Kelek, Sınıf Subayı Çuval ve oğlu Torba, yatakhanede “yatak sıcak palaska soğuk” diyerek uyandırma hizmeti veren nöbetçi subayı Totem ve nöbette olduğu zaman sabahları bize “günaydın kızlar” diyen Ataman öğretmen. Sonunda bir gün biz de hazırlık yaparak, “Günaydın Hoca Hanım.” cevabımızı bu çok sevdiğimiz edebiyatçımıza yapıştırmıştık.
Serviste bir Albay, yaptığımız patırtılara bir defasında çok kızdı. Subay servis araçlarında rütbe kıdem sırası olduğunu ve bizim askeri öğrenci olarak en arkada Asteğmenlerden sonraki sıraya oturmamız gerektiğini emretti.
Bizim Blubird otobüslerinin en arkasında iri harfler ile “Emergency” yazan büyük acil çıkış kapısının önünde sessizce oturmaya niyetimiz yoktu elbette. Ali ve ben, birkaç Cumartesi servise binmeyerek durumu kendimizce protesto etmiştik. Ardından okula haber gönderip tekrar bizi otobüse çağırdılar. Tabi gene en öndeydik, kara tahtada sözlüye kalktığımız zaman ıslak sopayla yediğimiz dayakları, kesilen saçlarımızı, revirden aldığımız büyük yara bandı ve pamuklar ile kapattığımızı anlatarak Cumartesi yolcularını gülmekten kırıp geçiriyorduk.
Ali ve ben böylece bir yıl hafta içinde ve hafta sonlarında çok yakından görüştük. 1974 Yılı Temmuz ayında ben mezun olarak Kara Harp Okuluna gittim. Ali Büyükdicle ise rahmetli babasının isteği ile 1976 yılında Hava Harp Okuluna girdi. Aynı yıl onu mavi üniformalı, beyaz Harbiyeli kordonu ve meçi ile teyzemlerde bir yaş gününde gördüm. O gün Yeşilköy’e gitmek için evden erken çıktı, Karayolları binasına doğru çıkan yokuşlu yolda Ali’yi son kez gördüğümü ve onu bir daha hiç göremeyeceğimi düşündüğümü hatırlıyorum. Gerçekten de Ali’yi hiç göremedim. 30 Ağustos 1980 Tarihinde Hv.H.O. bitirdi. 8 Mayıs 1984 tarihinde şehit olduğunu öğrendim.
Sevgili kardeşim Ali, 8 Mayıs 1984'te görevli bulunduğu Bandırma 162.Filo'dan Diyarbakır'a atış eğitimi için giden, F-104G uçağıyla atış için dalışa geçtiği sırada, bu dalıştan çıkamayıp düşerek şehit olmuştu.
Kabir mekânı İstanbul Edirnekapı Şehitliğindedir.
Hava Şehidi Ali Büyükdicle’nin aziz hatırası şimdi, İstanbul Beşiktaş’ta bulunan “Şehit Üsteğmen Ali Büyükdicle Özel Eğitim Uygulama Okulu” olarak ismini büyük bir saygıyla yaşatmaktadır.
Ali'ye Allahtan rahmet diliyorum.
Bütün aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun…
Prof. Dr. Erdoğan Taşkın
Bu kısa makalemin ön değerlendirmesi için Kuleli 11nci Kısım arkadaşlarım,
Avukat Abdullah ÖZİLHAN ve Kaptan Pilot Veysel DUMAN’a içtenlikle teşekkür ederim.
Bağlantılı kaynaklar:
HAVA SEHITLERI .. ALI BUYUKDICLE (tayyareci.com) /17 Ekim 2022.
https://alibuyukdicle.meb.k12.tr/17 Ekim 2022.
Türk Hava Şehitleri: 162.Filo-Şehit ütğm Ali BÜYÜKDİCLE-08.05.1984 - F-104-Diyarbakır (Şehit) (havasehitleri.blogspot.com) /17 Ekim 20